Ana içeriğe atla

HOLOGRAMİK KARDEŞLİK NEDİR? Ergün Arıkdal'ın Kaleminden



Bunları daha henüz hazmedecek durumda değil insanlık. Bu hologramik anlayışta da aynı hazımsızlık vardır. Bir küçücük parçayla bu parçanın büyüğü aynıdır. Bunun tahlilini yapın, bunun içinde neler varsa, buradan hangi bilgiyi elde ediyorsanız, büyükten de aynı bilgiyi elde edersiniz, illâ bunu olduğu gibi incelemeniz gerekmez. Bu çok önemli bir anlayış seviyesidir, insan kendini tanırsa ve bilirse, kendi ruhsal bedeninde olan kanunları ve ilkeleri tanırsa kâinatı da tanır.
 Kâinatın nasıl işlediğini, Tanrı yasalarının nasıl oluştuğunu, nasıl uygulamalar içinde bulunduğunu da anlar. Onun için, ta Sokrat'tan beri, kendini bilen Tanrısını bilir, evreni bilir, demişler. Yahut Tanrı'yı, evreni tanımak istiyorsan kendini bil manasında bu söz en eskisinden beri söylenmiş ve hâlâ daha bunun tatbikatıyla uğraşıp duruyoruz. Şuurlu olmak, farkında olmak için ikilemden kurtulmak lâzım. Ben ve sen, ben ve o değil biz hepimiz büyük bir hologramın minik parçalarıyız burada. Kendimizde o büyükle alâkalı bütün hususlar, nitelikler, özellikler, bütün gelişme imkânları mevcuttur. Kâinatın her noktasına uzanabilecek derecede güce sahibiz. Bizi birleştirecek yegâne husus da ruh varlığı olmamızdır. Bizim hologramımız budur, hepimiz ruhsal enerji taşıyan varlıklarız. Bizim hologramik kardeşliğimiz, birliğimiz ruh kardeşliğinden dolayıdır. İnanç, vücut, beden kardeşliği devri artık bitti. Artık bundan sonraki kardeşliğin asıl geçeceği, uzanacağı yer ruh kardeşliğidir. Bu farkındalığı yakalamak ve böylece daha global bir şekilde bütün varlıklarla ruh kardeşi olduğumuzu, birbirimizden hiçbir farkımız olmadığım, aynı enerjiyi taşıdığımızı ve aynı enerjiyle dünyada işlem yaptığımızı bilmemiz gerekir. 




Birisi çıkıp şöyle bir şeyler de ifade edebilir: "Benim inancım var, bana öğretilen bilgiler var, ben yapamıyorum. Benim inancımdan olmadığı için ben o insanları biraz dışlıyorum yahut yabancı geliyor bana, aramda bir duvar var. Duvar ince de olsa bir duvardır, geçemiyorum kolaylıkla, bir tampon bölge var. Ne yapacağız?" Bu tür benzeri anlayış ve otomatik yaşayışın ifadeleri esasında doğal ve kozmik bir şey değildir. Bu doğrudan doğruya insan varlığı tarafından yaratılmış olan bir halüsinasyondan ibarettir, bir aldanmadır, bir illüzyondur. Göz aldanmasından ibarettir o duvarlar, tamponlar. O engelleri, duvarları biz kendimiz örüyoruz ve kendimiz öyle istiyoruz. Çünkü henüz daha gelişimimiz itibarıyla ideal seviyeye ulaşamadık. İdeal; seviyeye ulaştığımız zaman aradaki bütün duvarlar, birbirimizi daha net görmemize engel olan o flû camlar yahut geçirgenliği az olan o düşünceler yavaş yavaş ortadan kalkacaktır. Bu, doğrudan doğruya varlığın dünyasal cehaletinden, özdeşleşmesinden ileri gelen, kendini maddenin ya da madde bilgisiyle aynı sanmanın, bu odur, o da benim manasında bir yanılgıdan ileri gelen durumdur. Istıraplı, acı veren olaylar mutluluk veren olaylardan çok daha fazla reaktif etki taşırlar. 

        Yani her şeyi iyilikle, sevgiyle, gülücüklerle, tatlı tatlı, okşayarak yapsak ya da yapmaya çalışsak olmuyor. İnsan yapısı maddeyle ilişki kurduğu sürece ıstırapsız bir şey olmuyor. Belki bir farkındalığa ulaştıktan sonra ıstıraplı birtakım imtihanlar ve olaylar içerisinde kafayı bir kere duvara vurduktan sonra, kafayı duvara vurmadan da birtakım şeyleri elde edeceğimizin farkına vardığımız zaman mutlu oluyoruz. Mutluluğumuz oradan geliyor. Neden? Çünkü bir bilgi farkı çıkıyor ortaya. Bir bilgi elde ediyoruz. Diyoruz ki, kafayı da vurmasam şu iş olmuyormuş. Şunu şöyle yapsaydım bu oluyordu tarzında bir bilgiye sahip oluyoruz. Demek ki ıstırabın temelindeki asıl gaye bize acı çektirmek, elem vermek, bir zulüm yapmak değildir. Birtakım meseleleri daha iyi anlayabilmemiz için ıstırap yöntemi ile sonuca gidilmeye çalışılır, ıstırapta uyarma kabiliyeti çok fazladır. Çünkü temel yapımızda daima elemden kaçmak, huzur veya mutluluk veren şeye koşmak gibi bir meyil vardır. Farelerle bizim aramızda bu bakımdan hiçbir fark yoktur. Onları da elektrikli bir kafese sokalım, bir tarafa da onun seveceği bir gıda koyalım, hayvancağız o gıdayı alabilmek için hep elemden kaçar. Elektrik verirler, ayaklarına elektrik çarptığı zaman hızla öbür duvara gider. Elemden kaçmak ve hazza ulaşmak için. Haz da, oradaki küçük yem parçasını almaktır.




 Elem ve haz dengesi daima her yerde vardır. Bitkilerde, hayvanlarda, insanlarda da vardır, insanlar elemden kaçarak hazza doğru, kendisine haz veren, huzur, tat ve keyif veren şeylere doğru gider ve daima acı ve ıstırap veren şeylerden kaçar. Fakat böyle olmakla beraber bir türlü bu iki yol arasındaki bilgi farkını bir türlü elde edemez. Elde edemiyor çünkü bir özdeşleşmeye girmiştir, kalıpla, elbiseyle kendisini aynı zanneder. Sen nesin dendiği zaman insanlar önce elbisesine bakıyor. Kravatım var, gömleğim var, ayakkabım şu renk, diyor. Hâlbuki onlar kabuktan ibaret, değişen bir şey yok. Kendi öz varlığı hakkında söyleyeceği bir sözü de yok. Bu ikilemden kurtulmak için de mücadele etmek lâzım. Bunlar kolaylıkla olmaz yani nutuk atarak, söz söyleyerek değil, yaşayarak olur. Hayatımız içerisinde bu ikilemin olmadığını, tekliğin mevcut olduğunu, ben ve o ayrımı yapmadan "biz varlıklar" diyebilmek ancak tecrübeler içerisinde olur. Onun için bugün insanlar bu çoğulluğu yaşamanın derdine düşmüştür. Hep sevgi peşinde koşmaya çalışıyorlar. Çünkü çoğulluğun dışında kaldıkları zaman tekil haldeler, yalnız, tek başına. Kendisini düşünen yok, gözünün içine bakan yok, onunla hemhal olan yok. Yani sürekli bir şekilde insanlarla özdeşleşmek zorundadır. Ben ve sen ayrımından çıkıp birleşmek, iç içe girmek ihtiyacındadır. İç içe girebilmek lâzım varlık olarak. Yoksa benim elim senin cebinde, senin elin benim cebimde, borsa oyunu oynamak manasında değil. Bugün insanlar bunu daha çok maddî seviyede yapıyorlar. İç içe yaşamanın yollarını arıyorlar. Ama çıkış maddede değil ruhtadır, çıkışlarını yine ruhsal olanda bulacaklarını anladıkları an her şey değişir, dünya değişir, cennet olur.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Enkarnasyon Nedir? Dr. Bedri Ruhsalman

Enkarnasyon Nedir? Enkarnasyon ete girmek demektir. Yani ruhların bir beden aracılığı ile belirmesidir. Böyle bir ilişki , ruh ile maddeyi birbirine bağlayacak olan bir aracıya ihtiyaç gösterir ki, buna Perispiri denir. Yani ruh, kendinde saklı olan tesir gücü ile, perispiri aracılığı ile ineceği dünyaların maddelerinden o dünyadaki yoğun bedenini kurar. Kaba madde ile sıkı bir bağlantı demek olan bedenlenme veya enkarnasyon olayı, dolayısı ile serbest irade ve şuurda da bir daralma ve bir nevi kararmaya sebep verir. Tekâmül ihtiyaçlarımızın belirli hale getirdiği bir takım tertipler, sevk edişler himaye ve yardım atmosferi içinde bir hayat mevzu bahistir. Ve dünyada bunlardan kurtulup kaçmak bizim elimizde olmaz. Enkarne olmuş varlık, bütün bu şuurlu tertip ve nizamın mana ve maksadından habersiz olarak bazı merhaleleri aşmak ve bir kısım yetenekleri geliştirme olanaklarına sahip olur. İstenilende zaten budur. Üstad isimli bedensiz bir dostumuz şöyle demektedir. 

Sembolizm Dersleri -6 Rakamı ve İçerdiği Sembolik Anlamı

Altı sayısı en küçük yetkin sayıdır; kendisi dışındaki tüm tamsayı çarpanlarının toplamına eşittir.  Örneğin: (6=1x2x3=1+2+3) 2 ile 3' ün, bu kez, çarpımlarıyla oluşuyor. Altı sayısı GRAFİK SEMBOLİZM ’ de bir altıgen ve onun yarattığı attı köşeli yıldızla özdeştirilmektedir. Salamon’un mührü veya David’in kalkanı denilen ve bugün İsrail’in ulusal amblemi olan bu yıldız, ters yönde iç içe geçmiş iki eşkenar üçgenden oluşuyor ve SU ile ATEŞ arasındaki dengeyi işaret ediyor. Diğer bir deyişle birbirinin karşıtı iki şeyi birleştiren bir şekil olduğu gibi, dikine duran üçgenin ayna görevini yapan su üzerindeki ters görünümü yansıtıyor. Salomon’un mührü şeklinde görülebileceği gibi, tepe noktası yukarıda olan üçgen, Hıristiyan ikonografisinde İsa’nn tanrısal karakterini betimlemektedir. Tepe noktası aşağıda olan üçgen ise bu karakterin O’NUN fiziki ve insancıl görünümünde yansıdığını hatırlatır gibidir... Sembolizm Dersleri 6 6, diğer çift sayılar gibi, Ay’ın çe

Sembolizm Dersleri -9 Rakamı ve İçerdiği Sembolik Anlamı

DOKUZ (9) Basit sayıların sonuncusu olan dokuz, üç' ün karesi olduğundan, onun niteliklerini de taşıyor. Mitolojide varlığına inanılan gök, yer yüzü ve yeraltı dünyalarının tümünü simgeleyen bir sayı olmuştur. Sayılar dizisinin sonuncusu olması nedeniyle, bir sona ulaşıldığını ve yeniden başlamanın haber vericisi gibidir. Diğer bir deyişle, bitim ve ölüm olayının olduğu gibi, yeni bir doğum veya filizlenmenin göstericisidir. Yaşam çemberinin son halkasını kilitler. Mason sembolizmine göre, (9) rakamı grafik olarak aşağıya doğru, yani maddesel bir filizlenmeyi, (6) ise bunun tam tersine, yukarıya yönelik olduğundan, ruhani (tinsel) bir filizlenmeyi simgelemektedir. Doğum olayı için de bu görüşü değerlendirirsek, dokuz sayısının, yedinci aydan itibaren aşağı yukarı şekillenmiş olan fetüs (cenin) ün tam anlamıyla belirgin hale gelmesi için gerekli olan sürenin karşılığı olduğunu görürüz. Gerçekte fetüs’ün rahimdeki pozisyonu (9) rakamına benzemektedir. Altı ise in

Ruh ve Beden İlişkisi Nasıl Olmaktadır?

Ruh bir madde ile iştirak eder. Beden denilen şuurlu madde halini husule getirir. Ondan sonra ruh artık tamamen o bedenin şartlarına bağlanır. Ve o şartlar içinde, organik faaliyetlerinden başka, ruhi ve manevi denilen bütün halleri beyne ve asabi cümleye (sinir sistemi), yani beynin ve asabi cümlenin imkan ve kabiliyetlerine bağlı bulunur. Ruh, madde ile iştirak eder. Şuurlu maddeyi, yani varlığı kurar. Varlık da kendi ruhunun ve yardımcı varlıkların faaliyetleriyle kaba maddelerden kendisine ayrıca bir beden yapar. Ve bu beden vasıtasıyla maddelere tesir eder. Kullandığı kaba maddelerle de kendi haricindeki diğer bedenlere tesir etmek suretiyle maşeri plana adımını atar. Ve hidrojen aleminin varlık safhasındaki tekamülü de bu andan itibaren yürümeye başlar. Ruh ve Beden İlişkisi  Ruha hizmet eden varlık hemen bedeni vasıtasıyla etrafındaki kaba maddelere ve bedenlere tesir ederek ruhun bu yeni ihtiyaçları karşısında lüzumlu hadiselerin meydana gelmesine sebep olur. İy

Eş Zamanlılık

Eş zamanlılık, aynı zamanda eş anlılık, senkroni, senkronizm   olarak ta kullanılır.   Anlamlı, aynı veya benzer kavramı içeren, fakat   nedensel bağlantısı olmayan iki yada daha çok olayın eş zamanlı oluşumudur. Bunu hepimiz yaşantımızda zaman zaman gözlemişizdir. Tam uzun zamandır görüşmediğiniz bir arkadaşınızı düşünürken, telefon çalar, arayan o arkadaşınızdır. Aklınızdaki bir sorunun cevabı, otobüste yanınızda oturan kişinin okuduğu dergide bir başlıktır. Tam iş değiştirmeyi düşünürken gelen bir teklif size çok daha uygun, kendinizi gerçekleştirebileceğiniz iş olanaklarını size sunar. Eşzamanlılık nedensellikten farklıdır. Nedensellik, sonuç aracılığı ile sabit bağlantı içerdiği halde, eş zamanlılık, uyum, denklik veya anlam aracılığı ile sabit olmayan bağlantı içerir. Eşzamanlılık, sürekli bir dünya dokusu oluşturmak için, birbiri ile ilişkisiz olayların birbirine örüldüğü bir kozmozu işaret eder. Eş zamanlı olayların bazı özellikleri vardır. Öncelikl