Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Makul Vicdan ve Vazife -Ergün Arıkdal

Acaba bizim vicdanımız gerçekte nasıl çalışıyor, baskısız mı çalışıyor, hür müdür?   Nasıl çalışıyordan maksadım bu! Yani niceliğini değil niteliğini soruyorum. Hür müdür, tam bağımsız mıdır? Hiçbir etki ve baskı altında kalmadan! Hiçbir baskı ve etki altında kalmadan mı ifade etmek istenileni ifade ediyor? yoksa kontrol altında mıdır? Yani vicdanımızın sesini biz duyuyor muyuz? Diyelim ki duyuyoruz! Nasıl duyuyoruz, bütünüyle mi duyuyoruz, süzgeçten geçirerek mi duyuyoruz, söylemek istediği şeylerin bir kısmını anlıyor bir kısmını anlamıyor muyuz vs. Gibi böyle birtakım ayrıntılara girmemiz mümkündür ve bunu her insan kendisi zaman zaman yapar.  Tam ağzını açmışken “sus” mu diyorsunuz, “konuşma” ..Tam fırlayacakken İsrafil’in Sur'un üflemesi gibi - “Dur !” diyorsun “Çek şunu ya.. Boş ver şimdi”.., Ego daha hakim, nefs daha hakim. Hemen boynunu büküveriyor “Sen geç bu tarafa, öyle şey yok!” bunu mu yapıyoruz? Ya da nazikane bir şekilde duyuyoruz vicdanımızın

SİLVER BIRCH’E GÖRE ÖLÜM ve ÖTESİ

Silver Birch'e (*), sonsuzluğa nazaran çok sınırlı oluşu göz önüne alındığında, insanın dünya yaşamı denen tecrü­beyi geçirmesinin yararı nedir? diye sorulunca şöyle ce­vaplamış: "Sonsuzluk, sonsuz sayıdaki tecrübelerin toplamıdır. Sonsuzluk içinde, ne kadar küçük olursa olsun her tecrübe, her hareket, söz ve düşünce önemli bir paya sahiptir. Son­suzluk biraraya getirilen tüm bu tecrübelerin sonucudur ve bir tanesi eksikse o zaman tam bir denge söz konusu değildir. İki ya da üç yüz kişilik dev bir orkestrada, belki de en önemsiz alet sayılan zili çalan müzisyenin bile çok önemli bir rolü vardır. Çünki çalma vakti gelip de yanlış notayı seslendirdiği ya da sesini hiç duyuramadığı zaman tüm orkestranın sesi bozuk olacaktır. Bunu fark etmişsiniz­dir. Dünya yaşamınız da aynen böyledir. Dünya yaşamı varlığın eğitiminin çok önemli ve temel bir bölümüdür. Ruhunuz bu eğitimin izlerini sonsuza kadar silinmez bir şekilde taşıyacaktır." (31)  Ölüm ve ölüm ötesini

Ruhsal Açıdan Kabir Azabı Nedir?

Dünyasal istek ve duygularıyla, o andaki serbest hayatının anlamını bilenler için bunlar çok kısa sürer. Ama hiç kimse bundan korunmuş değildir. Bu durumla ilgili olarak, Hz. Muhammed bile, hadisinde ifade edildiğine göre, "Kabir azabından çok çekiniyorum." demiştir. Burada Peygamberin "kabir azabı" dediği, kabire gireceğinden dolayı değildir kuşkusuz. Artık bedeni terk ettikten sonra gerçek yüksek şuura ulaşıncaya, gerçek plânındaki yerini alıncaya kadar geçmesi gerekli bir safahat kastedilmektedir. Her varlık gibi o da tedricen yükselecektir. Peygamber de önündeki safhaları aşa aşa en yüksek serbest şuuruna kadar yükselecektir. İşte burada demek istediği odur; "Bu safhaların aşılmasından ben de korkuyorum..." Onca yıl peygamberlik yapmış, hadisler ortaya koymuş, vahiy vermiş, şahadet getirmiş, tüm bunlara ek olarak son vaazında da herkese bunları tasdik ettirmiş ve helâllaşmış, herkesten üç kez şahadet almış, risaleti yerine getirmiş olduğun

KENDİ YOLUMUZU KENDİMİZ AÇARIZ

"Ölüm, varlığınızı tüketen bir sır değil, sizi daha ve­rimli, daha yüksek hâle sokan değişmedir. Ölümü soğuk kılan, insanın kendi mizacıdır ve ölüm hayatın sıcaklığı karşısında soğuktur.  Hayat sıcak kılınmasa idi siz dünyaya hiçbir zaman bağlanamazdı­nız. Bu itibarla ölümün soğukluğu sizi hayata biraz daha bağlamaktadır... Ondan biraz daha fazla bir şeyler elde etmeye çalışmaktasınız." Mustafa Molla İ çinde bulunduğumuz devirde bütün iş biz insanlara düşüyor. Her birimiz teker teker sadece kendimizden so­rumluyuz. Hiçbir kişi ya da kurumun, sizleri bir yerden bir yere götürecek gücü yoktur. Her birey kendi tekâmül teknesini kendisi yürütmek zorundadır. Herkesin kendi gi­dişini kendisinin belirlediği bir devirdeyiz. Şefaatle yürü­necek hiçbir yol kalmamıştır, artık. Yeryüzünde enkarne olan her varlığın kendi iç varlı­ğındaki bilgi hâzinesi fevkâlade yüksektir. Kim kime neyi öğretecek? Olsa olsa birbirlerine hatırlatırlar. Yapılan bü­tün işler günah

Salı Konferansına Davet: Konu: Sabretmek ve Duyguları Bastırmak Arasındaki Fark Nedir?

Ankara Ruhsal Araştırmalar Derneği Salı Konferansları  26 Kasım 2019 Konferans Programı ANKARA RUHSAL ARAŞTIRMALAR DERNEĞİ Salı Konferansına Davet Tarih: 26 KASIM 2019 / 19:00 - 20:30 Konuşmacı: Günay ERCOŞKUN Konu: Sabretmek ve Duyguları Bastırmak Arasındaki Fark Nedir? İçerik: * Sabır, Tahammül Etmek, Katlanmak, Duyguları Bastırmak Aynı Şey midir ? * Sabır, Eylemsiz, Pasif Bir Bekleyiş midir? * Günlük Yaşamda Nelere, Kimlere, Ne İçin ve Nasıl Sabrediyoruz? * Realite Farklılıklarını Gidermek Mümkün müdür? * Nasıl Esneklik Kazanırız? * Sabır, Nefsaniyet ve Vicdan Arasındaki İlişki Nasıldır? * Sabır, Şuurlanma ve Hedefe Ulaşma Disiplini Arasındaki İlişkiler Nasıl Olur? ADRES: Tunalı Hilmi Caddesi Seğmenler İşhanı No: 96 Kat: 4 Daire: 14 Kavaklıdere / ANKARA www.arad.gen.tr * Konferanslarımız Halka Açık ve Ücretsizdir

Silver Birch, Öteâlemden Gelen Bilgiler...

"Parçalanmakta olan bir dünyada yaşıyorsunuz ve yeni bir düzenin başlangıcına şahit olmaktasınız. Öyle bir çağ ki, gökler saltanatı yeryüzüne inecek. Buna çok ıstırap, çok acı, çok gözyaşı refakat edecek, ama sonunda büyük beyaz ruh aramnıza dönecek. Bu yeni dünyanın gerçek­leşmesinde hepiniz yardımcı olabilirsiniz." Silver Birch, Öteâlemden Gelen Bilgiler

HEDEF SAHİBİ OLMANIN ÖNEMİ

Ruhun ve maddenin isteklerinin dengeli olarak karşılanması gerekir. Hayatın dengesini bulmak önemlidir. Hedef için; İhtiyaç duyulmalı, Bilinmeli, Aranmalı Hedefle BİR olunca her şey son derece kolaydır. İnanmak hedefle BİR hale gelmektir. Çünkü aynı titreşim ve enerji yayılmaya başlanır. Seçilen hedefin yüksekliği, titreşimi çok önemlidir. Yüksek enerjili hedefler için yüksek enerji, daha düşük titreşimli hedefler için daha düşük titreşim gerekir. Doğan bir güneş gibi bir maksat seç ve geri kalan her şeyi yak! Muhammed İkb â l Vazife denen gerçek de icapların ardında saklanır. Hedefle ilgili veriler icapla görülür. Ne istiyorum? Sonucunda nelerle karşılaşıyorum? soruları önemli. Varlığımızın daha yüksek hedefine beşer haldeyken erişmek, onu anlamak önemlidir. Vazife varlığa verilmez, varlık kendisi alır. Hedef idrak kapasitemize bağlıdır. İdrak yüksekse, hedefte yüksektir. Kişi bu nedenle kendini bilme noktasına gelmelid