İnsan, ruh ve bedenden meydana gelmiştir. Ruh ve beden, bir kumaşın tersi ve yüzü gibi bir bütünlük içindedir. İnsan bu sebeple hem maddesel, hem de ruhsal özellik ler taşır. İnsanın üstün ve hakim yönü ruhtur; beden ise sadece geçici bir araçtır. Bedeni canlı tutan ve yöneten ruhtur. Ölümsüz olan ruh, tekamül etmek için sayısız bedenleri emaneten kullanır ve işi bitince onları dünyada bırakır. Ruhun tesiri olmasa (sürücü), beden (araba) hiç bir işe yaramaz. O halde insan, ruh sahibi bir beden değil, beden sahibi bir ruhtur.
Ruh bedenin içinde değildir. Bedende ruhun yerleştiği bir organ yoktur. Ancak ruh, bedenin dışında da değildir; çünki ruhun mekanı yoktur. Ruh, tesir göndererek bedeni kullanır ve yönetir.
Doğmadan önce hayat planı hazırlanır. Tekamül etmek için yeniden bedene bağlanması gereken bir ruh varlığı, doğmadan önce dünyada yapacağı işleri planlar, yani kaderini hazırlar. Dünya üzerinde yaşanacak yer ve zaman, aile, ırk, cinsiyet vs. tespit edilir. Ancak bu plan yüzde yüz kesin değildir. Örneğin, bu planda insanın kesin ve belirli bir ömrü yoktur. Zira önemli olan ömrün uzunluğu ya da kısalığı değil, yapılacak işler ve elde edilecek bilgilerdir.
Ölümlü olan bedendir, ruh değil. Ölmek, ruh dünyasına doğmaktır. Bu bilgiye sahip olmayan insanın ölümden çok korkacağı açıktır. Ölüm, doğum kadar olağan bir Tabiat Kanunu'dur ve sadece beden için geçerlidir. Ruh ve beden ilişkisinin kesin olarak kopmasına ölüm denir. Ruh, bedeni kullanarak Dünya'da yapması gereken görevlerini bitirip gereken bilgileri elde ettikten sonra bedeninden ayrılır.
İnsanı ancak vicdanı yargılar. Daralmış bir şuurla dünyada yaşayan insanın yol göstericisi makul vicdanıdır. Ve o, sadece vicdanına karşı sorumludur. Çünkü Tanrı Kanunları bunu emreder. Yaptıklarından dolayı hiç bir makam ona hesap soramayacağı gibi yargılamaz da. Çünkü ruh, dünyaya hesap sorulmak için değil, ilah” bir vazife yapmak için gönderilmiştir ve o, vazife dışında hiç bir iş yapamaz. Bedenini terk eden ruh, kendi hesabını kendi vicdanı ile görecektir.
Öte alemin kendine özgü bir maddesel yapısı vardır. Öte alemin mekanı ve zamanı kendine göredir. Orası kabadan inceye doğru değişen titreşimsel bir yapıdadır. Varlıklar orada titreşim güçlerine uygun olan bir kademede bulunurlar.
Öte alemde yaşam, dünyadakinden farklıdır. Zira oranın maddesi, zamanı, titreşimi ve kuralları çok değişiktir. Bedenden ayrılıp öte aleme geçen varlık önce bir şaşkınlık devresi geçirir. Hele öte alem hakkında hiç bilgisi yoksa, oraya uyum sağlaması güç olur. Öte alem önceleri rüya gibidir. Genellikle varlık öldüğünün farkına varmaz. Zamanla bulanık şuuru yavaş yavaş açılmaya başlar. Bedenini terk ettiğini anladıktan sonra tüm hayatı bir film şeridi gibi gözünün önünden geçer. Yaşamının muhasebesini yapmaya başlar. Olumlu veya iyi davranışlarından mutluluk, olumsuz veya kötü davranışlarından mutsuzluk duyar.
Kaynak: www.arad.gen.tr/Temel Bilgiler