Hiç bir İYİLİK, ''Baş göz sadakası, beni korusun, beni kötülüklerden saklasın'' düşüncesiyle yapılmaz.. Bu, Yardımlaşma ve Dayanışma Yasası'nın en basit, en ilkel şekilde uygulanış biçimidir. Çünki burada mesele, ilkesel bazda değil vicdani bazda ele alınmıştır.
Yardımlaşma ve Dayanışma İlkesi'ni, bir İNSANLIK VAZİFESİ olarak ele almak başkadır, şahsi duygular ve hislerin sizi zorlamasıyla ele almak başkadır. Batıdaki insanların söylediği tarzda, ''Bu benim değil, senin sorunun'' mu demek lazım? Hisleriyle hareket ederek, Dayanışma İlkesi'ni, tamamen sıfıra indirgiyorlar. BİLGİ'lerini kullanmıyorlar, his insanı olduklarını ifade ediyorlar, sonra başlarına bir şey geldiği vakit, ''Hiç dostumuz yokmuş, herkes bir tarafa gitti.'' diyorlar.
Başımızın gözümüzün sadakası olarak birkaç kuruş vermek bizi ruhsal olarak rahatlatır mı?.. ASLA.... Böyle hissetmek, çölde susuz kalmış bir insanın serap görmesine benzer. Yani, hayal görmek gibidir. Siz çok yüce bir şey yaptığınızı zannedersiniz, oysa bu, hislerinizin aldatmacasından başka bir şey değildir.
Bu şekilde kesinlikle sevap kazanamazsınız... ALLAH RIZASI için yapılan işte SEVAP vardır. Sevap kazanmak için sevap yapılırsa, bunda bir sevap yoktur...
Sevap vicdanınız vasıtasıyla elde etmiş olduğunuz ''pozitif'' bir değerdir. İyilikleri, arkasında hiç bir art düşünce olmadan, hiç bir hissi destek, hissi bir alış veriş olmadan yapmaya çalışmamız gereklidir.
ZEKAT, sosyolojik, iktisadi ve biyolojik yönden bir denge kurar. Toplumsal bir süspans, bir musluk vazifesi görür.
Dayanışma Kanunu'na göre, yeryüzünde üretilmiş olan her şeyde, dolaylı veya dolaysız, bütün insanların bir PAYI ve HAKKI vardır... Hiç bir olay tek başına meydana gelmez... Toplumsal AHENK ve UYUM'un sağlanması için sarf edilen çaba da aslında ZEKAT'tır....
Pozitif Yaşam
Sayfa: 272
Sayfa: 272
ERGÜN ARIKDAL