Eş
zamanlılık, aynı zamanda eş anlılık, senkroni, senkronizm olarak ta kullanılır. Anlamlı, aynı veya benzer kavramı içeren,
fakat nedensel bağlantısı olmayan iki
yada daha çok olayın eş zamanlı oluşumudur. Bunu hepimiz yaşantımızda zaman
zaman gözlemişizdir. Tam uzun zamandır görüşmediğiniz bir arkadaşınızı
düşünürken, telefon çalar, arayan o arkadaşınızdır. Aklınızdaki bir sorunun
cevabı, otobüste yanınızda oturan kişinin okuduğu dergide bir başlıktır. Tam iş
değiştirmeyi düşünürken gelen bir teklif size çok daha uygun, kendinizi
gerçekleştirebileceğiniz iş olanaklarını size sunar.
Eşzamanlılık
nedensellikten farklıdır. Nedensellik, sonuç aracılığı ile sabit bağlantı
içerdiği halde, eş zamanlılık, uyum, denklik veya anlam aracılığı ile sabit
olmayan bağlantı içerir. Eşzamanlılık, sürekli bir dünya dokusu oluşturmak
için, birbiri ile ilişkisiz olayların birbirine örüldüğü bir kozmozu işaret
eder.
Eş
zamanlı olayların bazı özellikleri vardır. Öncelikle özneldirler. Genellikle o
olayı yaşayan kişi veya grup için anlamlıdırlar. Eş zamanlılıktaki anlam eş
zamanlı olayların eşleştirilmesi sırasında , bellekten kaynaklanan bir çeşit
“uyanma durumu: bilinç farkındalığıdır”. Beynin algıladığı dış olaylar ile,
bilinç altından bilince gelen içsel olayların üst üste gelmesidir. Bu bilinçli
farkedilen olay ile içsel olay arasında sembolik bir bağlantı vardır. Bu sembolizmi olaya dahil olan kişi anlar.
Nedensel olaylardan farklı olarak dışarıdaki herhangi birisi için bunlar bir
özellik taşımaz. Eş zamanlı olaylar,
nedensel olaylar gibi beklenir olaylar değildirler. Hiç beklenmedik şekilde
ortaya çıkarlar, sıradan olaylardan farklı olmaları, farkedilir olmalarını
sağlar ve bu nedenle mucize hissi yaratırlar.
Eş
zamanlı olaylar tüm kozmozun bir olduğu ve her şeyin birbiri ile bağlantılı
olduğu bütüncül (holistik) yaklaşım ile yakından ilişkilidir. İnsanlık tarihine
bakıldığında, kozmozun, doğa ve insanlık dünyasının her ikisini de içeren, ne
kadar önemsiz olursa olsun, değişen biçimlerde her olayın birbiri ile
bağlantılı olduğu, tek, ortak bir dokudan oluştuğu düşüncesi, modern bilimin
başlangıcına kadar kabul edilmiştir. Tarihteki büyük düşünürler bunu sıklıkla
ifade etmişlerdir. Pisagor deniz dalgalarına bakarak olayları yorumlamıştır.
Tıbbın babası olan Hipokrat; “Tek
ortak bir akış, tek ortak bir nefes alıp veriş vardır, her şey birbiri ile
uyumludur….büyük ilke en aşırı uçlara kadar uzanır ve en aşırı uçtan büyük
ilkeye, tek doğaya, tek varlığa ve varlık olmayana geri döner” demiştir.
Mitolojiye baktığımızda eş zamanlılık ile
ilgili bir Tanrı çıkar karşımıza. Bu Hermes'tir. Değişik kültürlerde Hermes'in
karşılığı olan başka tanrılar vardır. Hermes'in diğer adları;: Merkür,
hilebaz, çakal, şans getiren, seyahat edenlerin koruyucusu, hırsızların
koruyucusu, yer altı
dünyasında ruhların rehberi, sınırların ve geçişlerin kusursuz hakimidir. Mısır
mitolojisinde karşılığı Thot'tur. Hermes, insanlara en dost tanrıdır. Diğer
nitelikleri; oyuncu ve dansçı, hokkabaz, simyacı oluşudur. İnsan tecrübesinin
sınırlarının aşıldığı, beklenilmedik şeylere ulaşıldığı ve dönüşümlerin olduğu
yerde tanrı Hermes vardır. Eşzamanlılık olayları büyük değişimler de sıklıkla
yer alır (iş değiştirme, ölüm gibi). Burada Hermes vardır. Hilekarın oyununu
karakterize eden, onun beklenilmedik oluşu ve onun ellerinde ansızın ortaya
çıkan gerçeklerin şaşırtıcı birleşimidir.
Bilimin
gelişiminde önemli değişikliklerin olduğu mekanik çağda ise 17 yüzyıldan
başlayarak özellikle fizik ve astronominin gelişmesi ile (Kepler, Galile,
Descartes, Newton) geleneksel inançlardan ve kilisenin etkisinden kaçılarak her
şey nedensellik ilkesi ile
açıklanmaya çalışıldı. Bütünsel yaklaşımlardan uzaklaşıldı. Açık nedensel etki
paylaşmayan rastlantıların, birbirleri ile anlamlı ilişkiler oluşturabilmeleri
imkansızlaştı. Eş zamanlılık yerine tesadüf
ve olasılık kavramları
getirildi. Ruhsal olandan, mekanik olan doğru bir geçiş ile “bilimsel mitler” oluşturuldu, ruh
unutuldu, birey kozmozdan ayrı düştü. Mekanik biliminin tanımladığı evrende,
her şey önceden bilinebilir ve kesin olarak tanımlanmış evrende her şey nedensellik yasaları ile açıklanabilir
olmalıydı.
Bütüncüllükten
uzak bu yaklaşıma 20. yüzyıl başında yeni
fizik veya kuantum fiziği başka bir açılım ve dönüşüm sağladı. Sadece fizikçiler değil, diğer bilim
alanlarından araştırmacılar da bütüncül yaklaşıma yeniden dönüş gösterdiler ve
açıklamalar getirdiler. Bunların en önemlilerinden biri Carl Jung'dur. Jung'un
bu konudaki bir hasta öyküsü eş
zamanlılık kavramı ile eş anılır olmuştur.
![]() |
Carl Jung, |
Carl Jung, bir hastası seans sırasında Mısır'da kutsal olan scarabaeus
saccer veya yaygın ismi ile “bok böceği” içeren bir rüyayı
anlatırken yaşadıklarını şöyle anlatıyor; “Bana bu rüyayı anlatırken, arkamı kapalı olan pencereye vermiş oturuyordum.
Aniden, arkamda hafif vuruş gibi bir ses işittim. Döndüm ve dışarıdan
pencerenin çerçevesine çarpan, uçan bir böcek gördüm. Pencereyi açtım ve
içeriye doğru uçarken hayvanı havada yakaladım. Birinin bizim enlememizde
bulabileceği altın renkli bir bok böceğinin en yakın benzeriydi”. Mısır
mitolojisinde bu böcek tekrar doğuşun sembolüydü ve rüyada görülmesi, bu
kadının tedavisinde kritik bir gelişmeyi ifade ediyordu. Katı gerçeklik fikrine
sahip bu kişide bu olay dönüşümü sağlamıştı. Jung başlangıçtan beri
eşzamanlılığın daha derin, holistik bir gerçekliğin yüzey etkileri olduğunu
hissetti. Ruh ve madde kutupları arasında yer alan tek bir dünyadan oluşan,
sessiz birleştirici bir realite olan “unus
mundus” dan söz etti.
Jung uzak doğu dinlerini, inanışlarını ve Afrika
kabilelerindeki şamanik iyileştirme yönetmelerini inceledi. Aynı zamanda
dönemin kuantum fizikçileri ile de yakın ilişkiler içinde bunların bilimsel
açıklamaları yönünde fikir alış verişlerinde bulundu. Eşzamanlılık fikrinin Jung’un aklına Albert
Einstein ile birlikte bir gün yemek yerken geldiği söylenir. Einstein dış
dünyada, Jung ise iç dünyada birlik anlayışı ile ilgileniyordu. Jung, şuurlu
deneyim ve davranış üzerinde olağan dışı etkide bulunan, psişenin bu evrensel
ve kollektif yönünden, “kollektif şuur
dışı” olarak söz eder. Jung'un psikoloji alanına getirdiği yeniliklerden
birisi de Arşetip kavramıdır. Arşetipler;
şuur dışından belirli konular ya da motifler olarak ortaya çıkan,
özlerinde evrensel, psişik enerji yoğunlaşmalarıdır. Arşetip, çevredeki ve
bireyin şuuru ya da şuur dışı zihin hayatındaki bir durum tarafından harekete
geçirilene kadar, uykuda yatan, belirli bir konu veya imge için bir
potansiyeldir. Dünyada ne kadar kavram varsa o kadar da Arşetip vardır
(kahraman, bilge adam, büyücü, anne, baba, kadın, erkek..). Jung’a göre eş zamanlılık
sıradan bir zihin durumunda veya arşetiplerin aktive olduğu durumlarda, şuur
dışı olarak ortaya çıkar. Bir arşetipin harekete geçirilmesi veya
uyandırılması, atomun bölünmesine benzer bir şekilde çok miktarda enerjiyi
açığa çıkarır. Arşetipin kendisinden kaynaklandığı psikoid sürecin hemen
yakınındaki bu güç, eş zamansal olayların hızlandırıcısıdır. Jung'a göre serbest
kalan bu güç “ huşu” duygusu
olarak isimlendirilir. Bu huşu duygusu, ilahi veya kozmik bir duygudur. Aşkın
bir doğruluk, gerçeklik ve öz tanrısallık olarak tarif edilebilir. Jung, eş zamanlılığın
aşkın doğası ile ilgili fikirlerini kuantum fizikçisi Wolfgang Pauli ile
geliştirdi. Jung ve Pauli, eş zamanlılığı nedensellik ilkesinin karşıtı olarak kabul ettiler.
Kuantum teorisi, bütüncüldür (holistiktir). Bütün eylemi kesintisiz olarak görür,
partiküllerin tek tek varlıkları yoktur, sadece toplam deney olayına katkıda bulunurlar. Bir deneyde yer alan herşey deneyi etkiler; aletler, laboratuar, deneyi yapanlar dahil ve bunlar bütündür. Amerikalı kuantum fizikçisi David Bohm’a göre (1917-1992) kozmos bir bütündür, boşluk değildir. Bohm buna “örtülü düzen” der. Zihinsel ve fiziksel süreçler arasında da ilişki vardır. Örtülü düzen, fizik
dünyaya karşılık gelen “açık düzenden” farklıdır. Örtülü düzen devamlı bir holo harekettir. Açık düzen zaman zaman
kendini gösteren “yüzeysel örtülü düzenden” başkası değildir. Zaman ve uzay bu
örtülü düzenin bu açılan sürecini biçimleridir. Görünürde ayrı olaylar olarak
görülen olayların birbirlerini sarıp
sarmalama derecesi önemlidir. Eş zamanlılığın açıklamasında önemli
açılımları yapan kuantum fizikçilerinden birisi de İrlandalı John Bell'dir (1928-1990). Bell “bir
çift partikül bir kez “singlet” (yapışık) durumda oldu mu, uzayda farklı
yerlerde olsa dahi, birbirleri ile ilişkilerini sürdürürler” düşüncesini ortaya
attı ve bunu deneyler ile gösterdi (Bell’in eşitsizlikler teoremi). Bu karşılıklı ilişki kuantum fiziğinde “eş zamanlılık” olarak adlandırılır. Avusturyalı
Lamark’çı bir biyolog (bir organizmanın bireysel deneyimlerinin döllerini
etkileyebileceğine inanıyordu) olan Paul
Kammerer (1880-1926, Viyana) tekrarlayan ve eş zamanlı olaylar üzerine
çalıştı ve bunları açıklamaya çalıştı. Bunları olasılık dışı rastlantılar olarak adlandırdı. Gözlem dayanan
diziler oluşturdu. Bunun doğanın daha önce keşfedilmemiş nesnel bir ilkesine
bağlı olduğunu söyledi ve “diziler yasası” olarak adlandırdı. Aynı
anda paralel veya ortak olay noktaları olan olay dizilerini de derledi. Eş
zamanlılık üzerine çalıştı. Çok eleştirilen Kammer çalışmalarının değeri
anlaşılamadan intihar etti. Çağdaş bir
biolog olan Amerikalı Rupert Sheldrake
(1942-…) morfogenetik (organizmaların her birinin karakteristik biçimlerinin nasıl
geliştiği) konusunda çalışıyor. Sheldrake canlı bir organizmanın gelişmesinin,
bir tür holistik alan ya da güç tarafından kontrol edildiğini ve morfik alan
embriyolojik gelişmede DNA molekülü üzerinde etkide bulunduğunu belirtiyor. Bu
tüm insanlığın paylaştığı evrensel imajlar olan Jung’un “arşetipler” kavramını
da açıklayabilecek bir yaklaşım ile bir kişinin deneyimlerinin diğer kişileri
de etkileyebileceğinden söz ediyor. Macar orjinli bir yazar ve düşünür olan Artur Koestler (1905-1983), eşzamanlılığın insan seviyesindeki en
yüksek bütünleştirici potansiyelden geldiğine inanıyor. Holon dediği alt birimler hem bütünü
(holos) temsil ediyor, hem de kendi içinde eksiksiz bir varlık olarak
tanımlıyor. Sözü edilen bu bilim
insanlarının yanında daha bir çok araştırmacı da bu konuda çalışmış ve
açıklamalrda bulunmuştur.
Eş
zamanlılık konusunda dikkat çeken bir
konu ise meditasyon ile eş zamanlılık arasındaki birlikteliktir. Meditatif
durum ne kadar derinse, bunun ardından daha fazla eşzamanlılık olaylarının
yaşandığı belirtilmektedir. Meditasyon
sınırları kaldırır, zihne fren yaptırır ve eşzamanlılık buna hazır beyinlerde farkedilir.
Meditasyon ve derin bir dua da sağ ve sol beyin arasında dengeli bir uyum
sağlandığı (bu EEG çalışmaları ile gösterilmiş) ve bu sessiz titreşimin saf
şuurluluğa bir kapı olduğu söyleniyor .
Genellikle gergin ve kendi merkezimiz dışında
olduğumuz, Jung’un “gölge” dediği
bastırılmış kişiliklerin aktif olduğu durumlarda, başımıza gelen ters olaylara
ise "ters eş zamanlılık" veya "maymun hileleri" denir. Böyle
bir durumda sakinleyip, kendi merkezimize dönmemizde yarar vardır. Terslikler
böylece ortadan kalkar.
Eş
zamanlılık gerçek yaşam amacımıza yöneldiğimizde bize akışı hızlandırmak,
yolumuzu bulmak konusunda da devrededir. Birçok düşünür ve ruhsal öğretmen buna
dikkati çekmiştir. Mitoloji üzerine araştırma yapan Campbell şöyle
demektedir; "Öz yaratıcılığı
izlemek, toplumun zorladığı ya da diğerlerinin bizim için en iyi olduğunu
düşündüğü şeylerden çok, yapılmaya değer veya memnuniyet verici olduğuna
hissettiğimiz temel üzerinde hayat tercihlerinde bulunmaktır.Bizi kişisel
mutluluğa veya tatmine götüren şeyi tam olarak keşfettiğimiz veya bunu
yaptığımız zaman, hayatımızı diğer kişilerin direktiflerine göre değil,
içimizden doğan ve derin kişisel değeri olan ihamı ve itilimi izleyerek
yaşamalıyız.Varlığımızın derinden gelen çağrısına boyun eğdiğimizde çoğunlukla beklenilmedik fırsatlar ve
yardımların geldiğini görürüz. Bu da bir eş zamanlılıktır."
Yogi
Ana ise şöyle demektedir; "İçinizde yeterince uyanık, sizi koruyacak,
yolunuzu hazırlayacak bir İç Varlık varsa, size yardımcı olacak şeyleri,
insanları, kitapları ve şartları kendinize doğru çekersiniz. Sanki iyiliksever
bir irade size işaret veriyor, yardım ve kararlar almanıza, doğru yola
dönmenize destek oluyormuş gibi, her
türden küçük rastlantılar başınıza gelir. Fakat bir kere bu kararı alıp,
varlığınızın hakikatini bulmaya karar verirseniz ve bu yolda samimi şekilde
ilerlemeye başlarsanız, bu durumda her
şey, ilerlemenizde size yardımcı olmak için işbirliği yapıyor görünür".
Swami Rama Tirtha'nın bu konu ile ilgili sözleri de şöyledir;
"Doğayla mükemmel bir ahenk içinde olduğunuz sürece, hakikat inkar
edilemez. Zihniniz evrenle uyum içinde, herkesle ve her şeyle, bütün koşullar
ve çevreyle birliğinizi hissettiğiniz ve gerçekleştirdiğiniz sürece, rüzgarlar
ve dalgalar bile sizin lehinize olacaktır. Sizdeki benliğin bütün çevrelerdeki
ve ortamlardaki benlik ile aynı olduğunu aklınızda tutun. Zihniniz, her şeyin
altında yatan Yüce Benlik ile ahenkli bir titreşim içinde olduğu zaman, beniniz
bütün dünya olmuştur, dış yardımlar
size uçarak gelir."
Eş zamanlılık
evrene birlik ile bakan kişiler için sanıldığından fazla söz konusudur. Bu
olayların bize anlatmak istediklerini anlamak ve bu yaşamda gerçek vazifemize
yönelmek için onların rehberliğine güvenmek gerekir.
Kaynaklar
1. Combs A,
Holland M. Bilim, mit ve kozmik şakacı. Bilyay Vakfı. Ruh ve madde yayınları.
1998
2. Hall CS, Nordby
VJ. Jung psikolojisinin ana çizgileri. Cem yayınevi. 2006.