Ana içeriğe atla

Spi­ri­tü­a­liz­min Doğuşu


Pa­ra­nor­mal fe­no­men­ler­le il­gi­li, da­ha ön­ce ya­pı­lan bir­çok yorumlamada üs­tü ka­pa­lı ola­rak söz ko­nu­su edil­miş olan ruhçu fi­kir, 1848'de bir­den­bi­re, dik­ka­te de­ğer bir ha­re­ket ola­rak or­ta­ya çık­tı (S. Brown, 1972; G.K. Nel­son, 1969; Pod­mo­re, 1902/1963). Spi­ri­tüa­lizm, bü­tün Bir­le­şik Dev­let­ler ve Ba­tı Av­ru­pa'da hızla ya­yı­lan bir mo­da hali­ne gel­di. Ateş­li sa­vu­nu­cu­la­ra ve coş­ku­lu bir ka­bul­len­me­ye ol­du­ğu ka­dar, küçüm­se­me­le­re ve şid­det­li tartışmalara da yol aç­tı. Oldukça tesadüfi olarak, bi­lim adam­la­rı ve başka ay­dın­la­rın ciddi il­gi­si­ni uyan­dır­dı ve böy­le­ce psi­şik araş­tır­ma­la­rın or­ta­ya çık­ma­sı­na neden ol­du.

  Spi­ri­tü­a­list ha­re­ke­tin ta­rihi ge­li­şi­mi



İn­san­lar­la il­gi­li olay­larda çe­şit­li ruh­la­rın işe karışmasıyla ilgili es­ki inan­ca rağ­men, öl­müş bu­lu­nan ki­şi­le­rin ruh­la­rıy­la bağlantıya geç­me fik­ri Av­ru­pa'da an­cak Im­ma­nu­el Swe­den­borg'un (1688-1772) öğre­ti­le­riyle or­ta­ya çık­tı. Bu ki­şi, du­ru­gö­rü yeteneğini ge­liş­tir­miş, ay­nı za­man­da ruh­lar­la ile­ti­şi­me da­ir bir­çok de­ne­yi­mi­ni ra­por et­miş olan İs­veç­li say­gın bir bil­gin­di. Pod­mo­re (1902/1963, c. 1, s. 76) 1787'de Stock­holm'de kü­çük bir Swe­den­bor­gcu (Swe­den­borg'ün öğ­re­ti­si­ni be­nim­se­yen) top­lu­lu­ğu­nun üye­le­ri ta­ra­fın­dan ya­pı­lan ve tran­sa gir­miş bu­lu­nan bir med­yo­mun se­si ara­cı­lı­ğıy­la, öl­müş olan ak­ra­ba­la­rın "ko­nuş­tu­ğu" de­ney­le­rin ka­yıt­la­rın­dan bah­se­der. Bun­lar, ile­ri­de spi­ri­tüa­liz­min te­mel uy­gu­la­ma­sı hali­ne ge­le­cek olan bir ola­yın, muh­te­me­len en es­ki ka­yıt­la­rı­dır.

Mes­mer ve ötekilerin na­tü­ra­list öğ­re­ti­le­ri Av­ru­pa'da­ki an­la­yışa ege­men ol­ma­sı­na rağ­men, ruhçu yo­rum­lar ve med­yom­sal uy­gu­la­ma­lar on do­ku­zun­cu yüz­yı­lın baş­la­rın­da Al­man­ya'da çok yay­gın duruma gel­di ve yüz­yı­lın ya­rı­sın­dan ön­ce bu tür­den bir­kaç de­ney­ci Fran­sa'da da or­ta­ya çık­tı. Bu ki­şi­le­rin bü­tün de­ney­le­ri mes­me­rik uyurgezerliğe, ya­ni de­ney­ci ta­ra­fın­dan oluş­tu­ru­lan de­rin ip­no­tik du­ru­ma da­ya­nı­yor­du. Med­yo­mun, ken­di is­te­ği ile "tran­sa gir­me­si" du­ru­mu da­ha son­ra or­ta­ya çık­tı.

1800'le­rin or­ta­sın­da­ki Ame­ri­kan top­lu­mu, ye­ni öğre­ti­ler ve fel­se­fe­le­rin ya­yıl­ma­sı için ve­rim­li bir araç du­ru­mun­day­dı. De­mok­ra­tik an­la­yış ve Es­ki Dün­ya'nın kül­tü­rün­den coğ­ra­fik yön­den izo­le edil­miş ol­ma­sı, bir­çok in­sa­nın an­cak sı­nır­lı bir eği­tim gör­müş ol­ma­sı du­ru­muy­la da bir­le­şin­ce, es­ki ge­le­nek­le­rin et­ki­si­ni azalt­tı ve sos­yal ve din­sel ye­ni tec­rü­be­le­ri yü­rek­len­dir­di. Mes­me­rizm, fre­no­lo­ji (in­sa­nın ka­fa­ta­sı­nı in­ce­le­ye­rek ka­rak­te­ri­ni ve ye­te­nek­le­ri­ni oku­ma sa­na­tı) ve birleşik uygulamalar kültür içinde kendi yollarını buldular ve özellikle yenilikçi yollarla kendilerini ifade ettiler. Ge­zi­ci mes­me­rist­ler, se­yir­ci­le­ri­ni som­nam­bülis­tik gös­te­ri­ler­le şa­şırt­tı­lar, du­ru­gö­rü med­yom­la­rı has­ta­lık­la­ra tanı koydular ya da bir kıs­mı son­ra­dan ya­yın­lan­mış olan teb­liğ­ler ver­di­ler.

Bu ga­rip edebi ya­zı­la­rın en dik­kat çe­ki­ci olan­la­rı, New York, Po­ugh­ke­ep­si­e­li genç bir kahin olan And­rew Jack­son Da­vis ta­ra­fın­dan ya­yın­lan­mış­tı. İlk ciddi ça­lış­ma­sı The Principles of Nature (Do­ğa­nın İlke­le­ri) (A.J. Da­vis, 1847), öy­le coş­ku­lu bir is­tek­le kar­şı­lan­dı ki, 30 yıl­dan da­ha az bir za­man­da 34 bas­kı yap­tı. Da­vis'in ça­lış­ma­sı, bü­yük oran­da Swe­den­borg'un öğ­re­ti­le­rin­den esin­len­miş­ti. Bir­çok ha­ta­la­rı ol­ma­sı­na rağ­men, halk­ta, ruh­sal bağlantılarla il­gi­li ka­nıt­la­ra kar­şı bü­yük bir is­tek oluşturdu.

  Fox kızkar­deş­ler


Ka­nıt­la­rın or­ta­ya çık­ma­sı için faz­la bek­le­mek ge­rek­me­di. Mart 1848'de New York, Hydes­vil­le kö­yün­de­ki John D. Fox ai­le­si, es­ra­ren­giz dar­be ses­le­ri duy­ma­ya baş­la­dı­lar. Dar­be­ler ya­tak oda­sın­da or­ta­ya çı­kı­yor ve san­ki san­dal­ye­ler­den, kar­yo­la­lar­dan ve öteki yer­ler­den ge­li­yor­du. Dar­be­ler, ai­le­nin küçük kız­la­rı Ka­te ve Mar­ga­ret­ta  ile il­gi­li gi­bi gö­rü­nü­yor­lar­dı. Bir süre son­ra kız­lar, el­le­ri­ni çırp­tık­la­rı ya da par­mak­la­rı­nı şak­lat­tık­la­rı za­man, dar­be­le­rin karşılık ver­di­ği­ni keş­fet­ti­ler. Böy­le­ce, dar­be­le­ri çı­ka­ran kay­na­ğa so­ru sor­ma­ya baş­la­dı­lar. İki dar­be "evet", ses­siz­lik ise "ha­yır" an­la­mı­na ge­li­yor­du. Bir­kaç haf­ta son­ra ai­le, Roc­hes­ter'de­ki bir ak­ra­ba­la­rı­na git­ti. Fa­kat dar­be­ler ora­da da du­yul­ma­ya de­vam et­ti. Kız­lar, al­fa­be­de­ki harf­le­ri sı­ray­la söy­le­ye­rek ve dar­be­le­rin kar­şı­lık ver­di­ği harf­le­ri tes­pit ede­rek, bir tür ile­ti­şim kur­ma­yı ba­şar­dı­lar ve me­saj­lar al­ma­ya baş­la­dı­lar. Bu olaylar, artan sayıda ruhun dünyadaki arkadaşları ve akrabalarıyla görüşmek istediğini açığa çıkardı. Bu celselere ka­tı­lan birçok ki­şi, da­ha son­ra, ken­di­le­ri­nin de dar­be­ler yo­luy­la böy­le bağlantı­lar ku­ra­bil­dik­le­ri­ni keş­fet­ti­ler. Bu olay­lar hak­kın­da Ka­sım 1849'da ya­pı­lan bir kon­fe­rans, bir di­zi bi­lim­sel he­ye­tin Fox­'ları araş­tır­ma­la­rı­na neden ol­duy­sa da bu he­yet­le­rin hiç bi­ri, dar­be­le­re bir açık­la­ma ge­ti­re­me­di. Fa­kat bu ha­di­se­ler bü­yük bir il­gi uyan­dır­dı ve spi­ri­tü­a­lizm öğ­re­ti­si böy­le­ce ya­yıl­ma­ya baş­la­dı.

Aca­ba bü­tün bu ga­rip olay­lar, sah­teka­rlık üze­ri­ne mi ku­rul­muş­tu? En çok tu­tu­lan açık­la­ma, kız­la­rın dar­be­le­ri diz ya da ayak par­ma­ğı eklemleriyle mey­da­na ge­tir­dik­le­ri şek­lin­dey­di. Üç dok­tor ta­ra­fın­dan yürü­tü­len bir araş­tır­ma bu te­o­ri­nin doğ­ru­lu­ğu­nu ka­nıt­lar gi­bi gö­rün­dü. Kız­la­rın bir ak­ra­ba­sı da, Ka­te'in bu hi­le­yi na­sıl yap­tı­ğı­nı ken­di­si­ne gös­ter­di­ği­ni söy­le­di (Pod­mo­re, 1902/1963, c. 1, s. 184). Kırk yıl son­ra Ka­te ve Mar­ga­ret­ta hi­le yap­tık­la­rı­nı her­ke­sin önün­de iti­raf et­ti­ler, fa­kat da­ha son­ra iti­raf­la­rı­nı ge­ri al­dı­lar. Bir­çok tanık ise, dar­be­le­rin ek­lem­ler­le çı­ka­rı­la­ma­ya­cak ka­dar yük­sek ses­te ve hız­lı ol­duk­la­rı­nı id­dia et­ti. Dahası, kişisel sorulara verilen doğru yanıtlar soruyu soranlara yönelik yoğun bir dikkatin sonucu olabilmesine rağmen, tüm tanıkların gözü kapalı inananlar olduğu söylenemezdi. Bir ke­re­sin­de, E.W. Cap­ron, bir se­pet­ten, say­ma­dan bir avuç do­lu­su is­ti­rid­ye ka­bu­ğu al­mış ve iki de­ne­me­de de dar­be­ler doğ­ru sa­yı­yı bil­dir­miş­ti (Ga­uld, 1968, s. 8).

  Ha­re­ket bü­yü­yor

Ye­ni öğre­ti bir­çok yan­daş bul­du ve bü­tün ül­ke­de hız­la ya­yıl­dı. Dar­be­le­ri ve di­ğer fe­no­men­le­ri oluş­tur­mak öy­le yay­gın bir duruma gel­di ki, her sa­mimi grup­ta bir ya da da­ha faz­la ki­şi bu tür med­yom­lu­ğu ser­gi­le­me­ye baş­la­dı. Böylece bu akım, uygulamacı azlığı nedeniyle gücünden kaybetmek durumunu yaşamadı. Bu ki­şi­le­rin ço­ğu, da­ha son­ra pro­fes­yo­nel ol­du­lar, müşterilerine istedikleri türden iletişimleri sağladılar ve ücret aldılar.

Talep, arzı harekete geçirdi; olay­lar gi­de­rek ço­ğal­dı. Dar­be­li ko­nuş­ma*, oto­ma­tik ya­zı*, trans al­tın­da "ruh­un diliyle" ko­nuş­ma, du­ru­gö­rüy­le has­ta­lık­la­ra tanı koymak gi­bi fa­a­li­yet­ler sı­ra­dan olay­lar hali­ne gel­di. Ba­zen fan­tom (ha­ya­let) el­ler ya da bü­tün vü­cut­lar göz­lem­len­di. Ola­ğa­nüs­tü fi­zik­sel olay­lar, dar­be­ler­den ma­sa­la­rın ve baş­ka nes­ne­le­rin ha­re­ket­le­ri­ne, hat­ta med­yo­mun le­vi­tas­yo­nu­na* (ha­va­lan­ma­sı­na), "doğru­dan ses"* olay­la­rı­na, taş levha üze­ri­ne ya­pı­lan "ruh­sal (doğ­ru­dan) ya­zı"*­la­ra ve uzak yer­ler­de­ki nes­ne­le­rin, se­ans oda­sın­da pey­dah ol­ma­la­rı­na ya­ni "apor­la­ra"* ka­dar ge­li­şim gös­ter­di. Fo­toğ­raf sa­na­tı yay­gın duruma gel­dik­çe, ba­zı med­yom­lar, müş­te­ri­le­ri­nin fo­toğ­raf­la­rın­da, ruh­sal gö­rün­tü­le­re rast­la­ma­ya baş­la­dı­lar (Car­ring­ton, 1907/1920).

Spi­ri­tüa­lizm, İngiltere'de he­men rağ­bet gör­me­di, fa­kat Ame­ri­ka'da­ki ge­liş­me­ler, Av­ru­pa'da bir "dar­be­li ko­nuş­ma" mo­da­sı­nın or­ta­ya çık­ma­sı­na ne­den ol­du, ki bu mo­da, 1863'ler­de İngiltere'ye de sıç­ra­dı. Ma­sa­lar­da­ki dar­be­le­ri oluş­tur­mak için, küçük bir ma­sa­nın et­ra­fı­na otu­ru­lu­yor ve el­ler ma­sa­nın üze­ri­ne ha­fif­çe yer­leş­ti­ri­li­yor­du. So­ru­la­ra, ma­sa­nın sallanma hareketleri ile yanıt alı­nı­yor­du. Ün­lü bi­lim ada­mı Mic­ha­el Fa­ra­day ise, masaya oturan kişilerin ellerinini bal­mu­muy­la kap­lan­mış mu­kav­va ta­ba­ka­la­rı­na otur­tu­lan kü­çük, tah­ta­dan bir platfor­ma yer­leş­tirt­miş ve mu­kav­va­lar­da olu­şan kay­ma­nın yö­nünü in­ce­le­di­ğin­de, ön­ce ma­sa­nın de­ğil, her za­man platfor­mun ha­re­ket et­ti­ği­ni gör­müş­tü. Böy­le­ce ha­re­ke­tin gizemli bir dış et­ken ta­ra­fın­dan de­ğil, şu­ur­dı­şı bir kas ha­re­ke­ti ta­ra­fın­dan oluş­tu­rul­du­ğu­nu ka­nıt­la­mış­tı. Fa­kat hiç­bir şey­den yıl­ma­yan spi­ri­tü­a­list­ler, ma­sa­nın üze­ri­ne kağıt se­rip, ha­re­ket­li bir platfor­ma bir ka­lem bağladılar. Böy­le­ce,  planşet or­ta­ya çık­tı, ya­ni vi-ya tah­ta­sı­nın (ou­i­ja bo­ard) ata­sı.

 D.D.Ho­me: med­yom­lar ve bi­lim adam­la­rı

İngiltere'de dar­be­li ko­nuş­ma mo­da­sıy­la spi­ri­tüa­liz­me kar­şı ge­li­şen bü­yük il­gi, kı­sa bir sü­re son­ra azal­ma­ya baş­la­dı, fa­kat 1859'da­ki iki fark­lı olay, öğ­re­ti­nin ge­niş ve is­tik­rar­lı bir şe­kil­de ye­ni­den can­lan­ma­sı­na yol aç­tı. Dar­win'in Tür­le­rin Kö­ke­ni ad­lı ki­ta­bı­nın ya­yın­lan­ma­sı ve yol aç­tı­ğı tar­tış­ma­lar, in­sa­noğ­lun­da­ki ilahi niteliğe olan yay­gın inan­ca mey­dan oku­yan na­türa­list eği­li­mi do­ru­ğa ulaş­tır­dı ve bir­çok in­sa­nın ka­fa­sı­nı ka­rış­tır­dı. İş­te ba­zı­la­rı­na gö­re, in­san ki­şi­li­ği­nin ölüm­den son­ra ya­şa­ma­ya de­vam eden ruh­sal ya­nı­nın ke­sin bir ka­nı­tı, ya­ni spi­ri­tü­a­list id­dia, bu mey­dan oku­ma­ya kar­şı ko­ya­bil­me olanağını ve­ri­yor­du.

Başka bir önem­li olay, ün­lü Ame­ri­ka­lı med­yom Da­ni­el Dung­las Ho­me'un İngiltere'ye gel­me­siy­di (Be­loff, 1977, s. 7; J. Bur­ton, 1948). Ho­me ba­zen ya­za­rak ya da trans halin­de me­saj­lar ver­miş ol­sa bi­le, ön­ce­lik­le bir fi­zik­sel med­yom­du*. Şa­şır­tı­cı bir çe­şit­li­lik­te pa­ra­nor­mal fi­zik­sel et­ki­ler mey­da­na ge­ti­ri­yor­du. Aslında, bir sahne sihirbazının içinde ruhsal etkinin iması çok zayıf olan repertuarına benzer bir repertuarı vardı. Bir­çok ze­ki ve güve­ni­lir tanığın önün­de, ma­sa­lar ha­re­ket et­miş ya da kim­se do­kun­ma­dan le­vi­te ol­muş (yerden yükselmiş), bir akor­di­yon ha­va­da süzü­le­rek es­ra­ren­giz bir mü­zik çal­mış, Ho­me'un ken­di­si bi­le ha­va­lan­mış­tı . Kor halin­de­ki kö­mür­le­ri za­rar gör­me­den tu­ta­bi­li­yor, bir tar­tı­nın gös­ter­ge­si­ni do­kun­ma­dan et­ki­le­ye­bi­li­yor­, bir kalemin ruhsal mesajlar yazmasına neden olabiliyordu. Asla ücret almamış, sadece onu konuk edenlerin desteğini almıştı. Hi­le ya­par­ken ya­ka­lan­dı­ğı­nı gös­te­ren hiç­bir ka­nıt yok­tur.

Ger­çek ya da de­ğil, Ho­me'un sergiledikleri ge­niş bir il­gi uyan­dır­dı. Fa­kat ay­nı za­man­da sah­teka­rla­rı da yü­rek­len­dir­di. Bu yüz­den celseleri yönetenler, ruhlardan sö­zel me­saj­lar ka­dar, pa­ra­nor­mal fi­zik­sel et­ki­ler (te­le­ki­ne­zi*) de ser­gi­le­me­le­ri­ni is­te­me­ye baş­la­dı­lar. Bu tür id­di­a­lar bi­lim adam­la­rı­nın, göz­bağ­cı­la­rın ve ruh­sal bağlantılarla il­gi­li be­yan­la­ra pek önem ver­me­miş olan başka eleş­tir­men­le­rin il­gi­si­ni uyan­dır­dı. Böy­le­ce med­yom­sal gös­te­ri­ler ya­pan­la­rın ar­tan cüretka­rlı­ğı, araş­tır­ma­cı­la­rın ar­tan il­gi­siy­le kar­şı­lan­dı. Bu du­rum, bir­kaç yıl için­de bir grup sah­te fi­zik­sel med­yo­mun türemesi ve ge­ri­ye ka­lan­la­rın da gü­ve­ni­lir­li­ğin­de be­lir­gin bir azal­ma­nın or­ta­ya çık­ma­sıy­la so­nuç­lan­dı. Fa­kat hem spi­ri­tü­a­list­ler, hem de başka araş­tır­ma­cı­lar, bü­yük oran­da gü­ve­nil­mez duruma ge­len fi­zik­sel fe­no­men­ler­le, ras­yo­nel açık­la­ma­ya mey­dan oku­ma­ya de­vam eden pa­ra­nor­mal bağlantı­la­rın ger­çek ka­nıt­la­rı­nı ayırt et­me­ye baş­la­dı­lar.

Spi­ri­tüa­list­le­rin, her tür­den ola­ğa­nüs­tü ola­yı ruh­la­ra bağ­la­mak alış­kan­lı­ğın­dan do­la­yı, o za­ma­na ka­dar bir­bi­riy­le iliş­ki­li ol­du­ğu dü­şü­nül­me­yen ba­zı pa­ra­nor­mal fe­no­men­ler, spi­ri­tü­a­lizm sa­ye­sin­de, bir- ara­ya ge­ti­ril­di. Med­yom­sal bağlantı­lar ve te­le­ki­ne­zi, dü­şün­ce ak­ta­rı­mı, po­ses­yon*, te­kin­siz­lik* ve pol­ter­ge­ist* olay­la­rı, oto­ma­tiz­ma*, psi­ko­met­ri* ve ba­zı ip­no­tik et­ki­ler, hep­si ay­nı ka­te­go­ri­ye so­kul­du. Pa­ra­nor­mal fe­no­men­le­ri, bu şe­kil­de, te­mel­de ha­ta­lı ol­sa bi­le, az da ol­sa ras­yo­nel bir sis­te­min un­sur­la­rı ola­rak dü­zen­le­mek­le, spi­ri­tü­a­lizm, bir son­ra­ki adım için ge­rek­li olan yo­lu ha­zır­la­mış ol­du; yani bu id­di­a­la­rın ciddi ve bi­lim­sel bir şekilde araş­tırıl­ma­sı. Fa­kat ay­nı za­man­da ilk araş­tır­ma­cı­lar­da, ka­çı­nıl­maz ola­rak, kuvvetli bir spi­ri­tist eği­lim de ya­rat­mış­tı.

Kaynak: PARAPSİKOLOJİNİN ESASLARI


Bu blogdaki popüler yayınlar

Enkarnasyon Nedir? Dr. Bedri Ruhsalman

Enkarnasyon Nedir? Enkarnasyon ete girmek demektir. Yani ruhların bir beden aracılığı ile belirmesidir. Böyle bir ilişki , ruh ile maddeyi birbirine bağlayacak olan bir aracıya ihtiyaç gösterir ki, buna Perispiri denir. Yani ruh, kendinde saklı olan tesir gücü ile, perispiri aracılığı ile ineceği dünyaların maddelerinden o dünyadaki yoğun bedenini kurar. Kaba madde ile sıkı bir bağlantı demek olan bedenlenme veya enkarnasyon olayı, dolayısı ile serbest irade ve şuurda da bir daralma ve bir nevi kararmaya sebep verir. Tekâmül ihtiyaçlarımızın belirli hale getirdiği bir takım tertipler, sevk edişler himaye ve yardım atmosferi içinde bir hayat mevzu bahistir. Ve dünyada bunlardan kurtulup kaçmak bizim elimizde olmaz. Enkarne olmuş varlık, bütün bu şuurlu tertip ve nizamın mana ve maksadından habersiz olarak bazı merhaleleri aşmak ve bir kısım yetenekleri geliştirme olanaklarına sahip olur. İstenilende zaten budur. Üstad isimli bedensiz bir dostumuz şöyle demektedir. 

Sembolizm Dersleri -6 Rakamı ve İçerdiği Sembolik Anlamı

Altı sayısı en küçük yetkin sayıdır; kendisi dışındaki tüm tamsayı çarpanlarının toplamına eşittir.  Örneğin: (6=1x2x3=1+2+3) 2 ile 3' ün, bu kez, çarpımlarıyla oluşuyor. Altı sayısı GRAFİK SEMBOLİZM ’ de bir altıgen ve onun yarattığı attı köşeli yıldızla özdeştirilmektedir. Salamon’un mührü veya David’in kalkanı denilen ve bugün İsrail’in ulusal amblemi olan bu yıldız, ters yönde iç içe geçmiş iki eşkenar üçgenden oluşuyor ve SU ile ATEŞ arasındaki dengeyi işaret ediyor. Diğer bir deyişle birbirinin karşıtı iki şeyi birleştiren bir şekil olduğu gibi, dikine duran üçgenin ayna görevini yapan su üzerindeki ters görünümü yansıtıyor. Salomon’un mührü şeklinde görülebileceği gibi, tepe noktası yukarıda olan üçgen, Hıristiyan ikonografisinde İsa’nn tanrısal karakterini betimlemektedir. Tepe noktası aşağıda olan üçgen ise bu karakterin O’NUN fiziki ve insancıl görünümünde yansıdığını hatırlatır gibidir... Sembolizm Dersleri 6 6, diğer çift sayılar gibi, Ay’ın çe

Sembolizm Dersleri -9 Rakamı ve İçerdiği Sembolik Anlamı

DOKUZ (9) Basit sayıların sonuncusu olan dokuz, üç' ün karesi olduğundan, onun niteliklerini de taşıyor. Mitolojide varlığına inanılan gök, yer yüzü ve yeraltı dünyalarının tümünü simgeleyen bir sayı olmuştur. Sayılar dizisinin sonuncusu olması nedeniyle, bir sona ulaşıldığını ve yeniden başlamanın haber vericisi gibidir. Diğer bir deyişle, bitim ve ölüm olayının olduğu gibi, yeni bir doğum veya filizlenmenin göstericisidir. Yaşam çemberinin son halkasını kilitler. Mason sembolizmine göre, (9) rakamı grafik olarak aşağıya doğru, yani maddesel bir filizlenmeyi, (6) ise bunun tam tersine, yukarıya yönelik olduğundan, ruhani (tinsel) bir filizlenmeyi simgelemektedir. Doğum olayı için de bu görüşü değerlendirirsek, dokuz sayısının, yedinci aydan itibaren aşağı yukarı şekillenmiş olan fetüs (cenin) ün tam anlamıyla belirgin hale gelmesi için gerekli olan sürenin karşılığı olduğunu görürüz. Gerçekte fetüs’ün rahimdeki pozisyonu (9) rakamına benzemektedir. Altı ise in

Ruh ve Beden İlişkisi Nasıl Olmaktadır?

Ruh bir madde ile iştirak eder. Beden denilen şuurlu madde halini husule getirir. Ondan sonra ruh artık tamamen o bedenin şartlarına bağlanır. Ve o şartlar içinde, organik faaliyetlerinden başka, ruhi ve manevi denilen bütün halleri beyne ve asabi cümleye (sinir sistemi), yani beynin ve asabi cümlenin imkan ve kabiliyetlerine bağlı bulunur. Ruh, madde ile iştirak eder. Şuurlu maddeyi, yani varlığı kurar. Varlık da kendi ruhunun ve yardımcı varlıkların faaliyetleriyle kaba maddelerden kendisine ayrıca bir beden yapar. Ve bu beden vasıtasıyla maddelere tesir eder. Kullandığı kaba maddelerle de kendi haricindeki diğer bedenlere tesir etmek suretiyle maşeri plana adımını atar. Ve hidrojen aleminin varlık safhasındaki tekamülü de bu andan itibaren yürümeye başlar. Ruh ve Beden İlişkisi  Ruha hizmet eden varlık hemen bedeni vasıtasıyla etrafındaki kaba maddelere ve bedenlere tesir ederek ruhun bu yeni ihtiyaçları karşısında lüzumlu hadiselerin meydana gelmesine sebep olur. İy

Eş Zamanlılık

Eş zamanlılık, aynı zamanda eş anlılık, senkroni, senkronizm   olarak ta kullanılır.   Anlamlı, aynı veya benzer kavramı içeren, fakat   nedensel bağlantısı olmayan iki yada daha çok olayın eş zamanlı oluşumudur. Bunu hepimiz yaşantımızda zaman zaman gözlemişizdir. Tam uzun zamandır görüşmediğiniz bir arkadaşınızı düşünürken, telefon çalar, arayan o arkadaşınızdır. Aklınızdaki bir sorunun cevabı, otobüste yanınızda oturan kişinin okuduğu dergide bir başlıktır. Tam iş değiştirmeyi düşünürken gelen bir teklif size çok daha uygun, kendinizi gerçekleştirebileceğiniz iş olanaklarını size sunar. Eşzamanlılık nedensellikten farklıdır. Nedensellik, sonuç aracılığı ile sabit bağlantı içerdiği halde, eş zamanlılık, uyum, denklik veya anlam aracılığı ile sabit olmayan bağlantı içerir. Eşzamanlılık, sürekli bir dünya dokusu oluşturmak için, birbiri ile ilişkisiz olayların birbirine örüldüğü bir kozmozu işaret eder. Eş zamanlı olayların bazı özellikleri vardır. Öncelikl