Yaşamak
temelde, en kapsamlı bir biçimde, Yaradan'ın işini tamamlamak için yapılan bir
hareketten ibarettir. Çünkü hayat tamamen bir
yaratma ameliyesinden ibarettir. Hayatın her noktasında bir yaratma
ameliyesi vardır. Mevcut olan malzemenin türlü, türlü; sadece şekil olarak
değil, bir nitelik olarak değiştirilmesidir. Biz yaratılmış olan bir şeyi
mütemadiyen değiştirmeye çalışıyoruz. Bu hayatın kendisidir. Yaşamak da, hayat
da budur. Ve bunu yaparken çok büyük tecrübe ve bilgi sahibi oluyoruz. Böyle
böyle giderek de yaratma yeteneğimizi kazanıyoruz ve tabi ki sonuçta Yaradan'a
hizmetkâr oluyoruz. Bu da az büyük iş değil.
İnsan ve Tanrı |
Şu
anda içinde bulunduğumuz dünyada madde ile olan ilgimizin dengesizliği söz
konusu. Büyük bir gerilim içinde yaşıyoruz ve bu gerilim maddenin bize vermiş
olduğu baskı yüzünden oluyor. Baskıya karşı gösterdiğimiz direnç çok fazla,
üstelik dengeli bir direnç değil. Genellikle maddeyle kendimiz arasındaki bu
mesafeyi muhafaza edemiyoruz. Bazen çok yakın, bazen çok uzak duruma düşüyoruz.
Bu dengesiz bir durum meydana getirdiğinden, bundan da zarar gören biz oluyoruz
ve böylelikle fonksiyonumuzun da motivasyonu olan hedefe ulaşma imkânlarımız
ortadan kalkıyor.
Eklemek
gerekir ki, Ruhsal tekâmülden habersiz bir insanlık yetişti. Bu zaten bir
icaptır. Böyle bir devrenin içine girip bu devrenin sağlayacağı imkânlardan
yararlanarak birtakım tecrübeler ve bilgiler edinmek ihtiyacı olan insanlar
ruhsal tekâmülden habersiz bir insanlığı teşkil etmek için kadrolanmıştır
yeryüzünde. Sadece maddî tecrübeyi ön plânda tutan,
maddeyi ve maddenin verilerini en önde tutan, ondan başka bir değer taşımayan
bir anlayış içerisine girme zorunluluğu vardı. Bunun yarattığı ruhsal
hâlleri, olayları ve icapları yaşayarak burada bilgiyi arttırmak, ihtiyaçları
tatmin etmek gibi bir mukadderle karşı karşıya gelmek liyakatini elde ettik
insanlık olarak. Yani maddeci yaşayışı biz insanlar kendimiz yarattık. Bize
empoze edilmedi bu. Dünyanın hâkim güçleri, insanlara, “Paracı ol, arsa satın al"
vs. demedi.
Hâkim güç yukarıda, ruhlardan başka hâkim güç yoktur. Yeryüzündeki
bütün güçler hüküm altında olan güçlerdir. Yeryüzünde hâkim güç diye bir
güç yoktur. Onu kendimiz uyduruyoruz aczimizden. Bütün varlıklar hâkimdir
esasında. O tarzdaki bir sistem içerisinde tecrübe etmek liyakatinde olduğu
için, ne istiyorlarsa onu da beşere veriyorlar. Esaret istiyorsan esaret, sopa
istiyorsan sopa, açlık istiyorsan açlık. Sürgün de var, hürriyet ve
hürriyetsizlik de var. Maddeyle böyle bir tecrübe mi geçirmek istiyorsun?
Buyurun, alın, işte imkânlar deniyor.
En büyük güç ruh dünyasıdır...
Hâkim
güç yeryüzünde değil, hâkim güç yukarısıdır. En büyük güç ruh dünyasıdır. Ruh
dünyasındaki hiyerarşik sistemlerdir. Tabi onların en tepesinde bulunan Âlemin
in Rabbi. O, ayrı bir hâkim güçtür. Her şey O'nun yasaları altında olur. Müdahalesi ile olmaz. Yasaları
koyar. Onun dışında hiç başka bir şeyin yapılması mümkün delildir. Çünkü her bir yasa başka bir yasa ile devamlı bir surette
denetlenmektedir. Bir yasa için sanki işlemiyor duruma geçerken bakarız,
başka bir yasanın boyunduruğu altına girivermişiz. Bir yasa diğer bir yasa
vasıtasıyla ya serbestleşir, ya daralır.
Büyük Sentez Tekamül Kitabı -Ergün ARIKDAL