Ana içeriğe atla

YOKTAN VAR ETME

Kaynak: Facebook/ Ergün Arıkdal Ruhsal Araştırmalar Enstitüsü sayfası







YOKTAN VAR ETME
Ergün Arıkdal
Soru: Yaradan’ın tek etkinliği olan “yoktan var etme” ile oluşan/ ilk varlık, Yaradanla bir tek ve aynı olarak ortak özellik taşımaktadır. Bunu biraz açmanızı istiyoruz..
Ergün Arıkdal: Yaradan ile bir, tek ve aynı olarak ortak özellik taşımak, varlık için zorunlu olan bir durumdur. Özünde birliği, tekliği ve ilahiliği taşıyan ruh varlığının bu durumu maddeyi biçimlendirme ve onu tekâmül aracı olarak kullanabilme yetisini zorunlu olarak sağlayacaktır. Birçok teolojik kanıt ve ifadelere girmeden, zihinsel seviyeden felsefi düşüncenin bir sonucu olarak diyebiliriz ki; Ruhsal varlık Yaradan’ın enerjilerinden biridir. Bu yakınlık zaman ve mekân dışıdır. Her zaman emre hazır, geliştirici, biçimlendirici olarak da bir ve tek oluşu sonucu yaratma ve yenileme işlemlerinde yetkindir ve gerekli şarttır.
Ruh varlığının “her zaman emre hazır” olması onun “ayniyet” yani Tanrı gibi olması, (yani adeta) Tanrı gibi her zaman ve her yerde hazır ve nazır olması gibidir… Mevcuttur ve gözeticidir. Ruhta da aynı hususlar bulunmaktadır. (ancak Ruh Yaratan değildir) Yaradan’ına karşı aldığı emirleri uygulamada, her zaman var olması ve gözetici olması, onun ayniyetini gösterir. Ayniyetinin ifadesi budur. İbda edicidir. Burada “İbda etmek”, “yaratmak” anlamına gelmez. Mevcudu değiştirip, başka şekle tahvil etmek demektir.
Yaradılışla meydana getirilmiş olan dört kozmik enerjiden sonraki “oluş” tamamen ruh varlığının marifetidir. Ruha ait bir şekillendirme (bu anlamda “yaradılış”) meselesidir. Bu tür yaradılış “ibda” dır. Her enkarnasyonda bedenlerde ufak tefek değişiklikler yapıyoruz. Burası çok önemli!!! Bir daha anlatıyorum: Enkarnasyon kanununa göre, siz her şeyden önce, anayı ve babayı seçmeden önce, ceninden itibaren çoğalacak olan arı kovanındaki arıların bir araya getirilmesini yaparsınız. Hangi organ varlıkları, hangi hücre ruhları benimle beraber çalışacak, bunu ayarlarız. Kovandaki oğul arının etrafına öteki arıların toplanması gibi… Size hizmet edecek bir yığın işçi arıyı toplarsınız etrafınıza. Demek ki enkarnasyon kanunları içerisinde birinci husus: bir tür “petek kurma yasası” gibi, sebep ve netice bağlantısının dışında sempatizasyon yasasına bağlı olarak manyetik ya da ruhsal bir çekim gücüyle beraber hücrelerin ruhlarını, aynı zamanda anne ve babayı arıyoruz. Tekrar doğmak beyanında bulunduktan sonra, hayat planınızı beyan ettikten sonra, bu irade beyanınıza uygun olarak ortak ihtiyaçlarda ve irade benzerliğinde bulunan varlıklar etrafınıza toplanmaya başlarlar. Bütün bunlar büyük bir organizasyon şeması içerisinde sizinle bir araya gelir. Bu şekilde bir 'astral beden' (yani şuur alanı) oluşturmuş olursunuz. Bu astral beden sırf o doğumunuzla alakalı bir astral bedendir (şuur alanıdır). Bu, artık sizin 'enkarnasyon bedeniniz' (o enkarnasyona ait şuur alanı) olmaktadır. Bir “özünüze ait bedeniniz” var, bir de enkarnasyonda kullanacağınız bedeniniz (şuur alanınız) vardır.
Ruh varlığı olarak siz bu organizasyonda “uyarı veren” durumdasınız. Cenin ondan sonra harekete geçer. Çoğalır gider, peteğin meydana gelişi gibi… İşte burada “geliştiricilik işlevi” peteği oluşturan o milyarlarca varlığı (beden hiyerarşisi içerisinde) geliştirici ve yönetici durumundasınız. Bu hücre ruhları (vücut hiyerarşisinde) yerine getirecekleri vazifeye göre bir sıralanma içine girerler. Hiyerarşi anlayışında “astlık”, “üstlük” meselesi yoktur, “vazifenin ifası” hiyerarşisini göz önünde bulundurmak lazımdır. Beyin hücresi daha güçlü olduğu için en tepede bulunuyor değildir. İnsanlara da bu gözle bakmak gerekir. İnsanlarla insanca iletişim içinde bulunmak istiyorsanız onlara da bu gözle bakmalısınız. Yani herkes, hiyerarşinin içerisinde belli bir vazifeyi almış, o bunu yapmaktadır.
Hemen hemen tüm dinlerin bazı sufileri bunu gayet iyi anlamışlardır. Kasti olarak yaşamlarını o şekle sokarlar. En zelil hale inerler. Ünlü bir İslam sufisi vardır, oturur köpeğiyle beraber aynı çanaktan yemek yer. Kendini her şeyle bir görmenin uygulaması olmaktadır bu. Ona sorarsanız kâinat içerisinde öyle varlıklar vardır ki, onların nazarında bizler çeşitli organlar durumunda varlıklarız. Nitelik düzeyleri bizden çok yükseklerdedir.
Bu, ilahiliği tezahür ettirmek konusuna girer. Bir nebat, bir hayvan kendine göre tezahür ettirir, insan kendine göre. Diğer yüce varlıklar ise düşünemeyeceğimiz kadar… İlahiliği tezahür ettirme vazifesi, hepimizin ortak vazifesidir." El elden üstündür, Arş-ı Ala’ya kadar" denmiştir. Bunları özellikle zihinlerinizde şekillendirin. Boş bilgiler için enerjinizi harcamayın. Hiç gerek yok. Bunlar herkes tarafından yaygın olarak yapılmakta zaten (Faydasız, niteliksiz bilgilerle uğraşmayın)
Biliyorsunuz İsa’nın cüzamlılarla olan iletişimi ve onları iyileştirmesi vardır. Hiç çekinmeden gider. Onların yaralarına elini değer ve iyileştirir. Bu, onun çok büyük psişik gücünden doğmuyor. Aksine kendisini onlarla bir görmesinden doğuyor. “Benimle onun arasında hiçbir fark yok” diyor…
O bedende öyle ama aslında göründüğü gibi olmadığının farkına varıyor. İsa, kadınlara karşı tutumunu da böyle ayarlamıştır, bu yüksek bilgilere göre ayarlamıştır. Onlara, zamanının insanları gibi ikinci sınıf insan gözüyle bakmamıştır.
Bu durum, “varlığın birliği”ni sağlar. Bu birlik felsefi ya da duygusal bir kavram değildir. Realite olarak da her var olan ve her şey var oluş amacı bakımından “bir” dir. Sonsuz ve küresel yaradılış, zorunlu sonuç olarak Yaradan’ın yaratma eylemi “bir” dir. O’nun nezdinde varlık “bir” dir. Tek yaradılış vardır. Tek tek yaradılış yoktur.
Varlıklar esasında bir, tek ve aynı varlıktır. Milyarlarca tek ve aynı molekülün bir cismi oluşturması gibi… Beşeriyet bir ve aynıdır. Ferdiyet bir zandan ibarettir. “Varlığın birliği” ilkesi şuuruna varmak, sanıyorum “İlahi düşüncenin konusu haline gelmenin” başlangıç yoludur.
“İlahi düşüncenin konusu haline gelmek” hepimizin vazifesidir. Tanrı, İlahi düşüncenin konusu haline gelmeye namzet olanların peşindedir. “İlahileşmek” değil, “İlahiliğin konusu haline gelmek” durumu tekâmülün kutup yıldızı gibidir. “İlahileşmek” başka şey, “İlahiliğin konusu haline gelmek” başka bir şeydir. Yani Yukarı’nın tam ilgisine medar olmak. Sanki özel bir tekâmül şekline bağlanmaktır.
Oraya varılabilir ama sonsuzluğun içerisine daha fazla girilmiş olur. Böylece öteki kutup yıldızlarına ulaşma macerası sonsuz olarak sürer gider.
Not: Yukarıdaki bilgiler Sayın Ergün Arıkdal’ın henüz "İlahi Nizam ve Kainat" çıkmadan önce 1991 ve 1992 yıllarında "Varlıksal İlkeler" adlı çalışmalar sırasında verdiği derslerden alıntıdır. İlahi Nizam ve Kainat bilgileri ile, Asli İlke ve Ruhun madde kainatının dışında olma bilgileri ile benzerlikler özellikle dikkat çekicidir.

ERGÜN ARIKDAL RUHSAL ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sembolizm Dersleri -6 Rakamı ve İçerdiği Sembolik Anlamı

Altı sayısı en küçük yetkin sayıdır; kendisi dışındaki tüm tamsayı çarpanlarının toplamına eşittir.  Örneğin: (6=1x2x3=1+2+3) 2 ile 3' ün, bu kez, çarpımlarıyla oluşuyor. Altı sayısı GRAFİK SEMBOLİZM ’ de bir altıgen ve onun yarattığı attı köşeli yıldızla özdeştirilmektedir. Salamon’un mührü veya David’in kalkanı denilen ve bugün İsrail’in ulusal amblemi olan bu yıldız, ters yönde iç içe geçmiş iki eşkenar üçgenden oluşuyor ve SU ile ATEŞ arasındaki dengeyi işaret ediyor. Diğer bir deyişle birbirinin karşıtı iki şeyi birleştiren bir şekil olduğu gibi, dikine duran üçgenin ayna görevini yapan su üzerindeki ters görünümü yansıtıyor. Salomon’un mührü şeklinde görülebileceği gibi, tepe noktası yukarıda olan üçgen, Hıristiyan ikonografisinde İsa’nn tanrısal karakterini betimlemektedir. Tepe noktası aşağıda olan üçgen ise bu karakterin O’NUN fiziki ve insancıl görünümünde yansıdığını hatırlatır gibidir... Sembolizm Dersleri 6 6, diğer çift sayılar gibi, Ay’ın çe...

Enkarnasyon Nedir? Dr. Bedri Ruhsalman

Enkarnasyon Nedir? Enkarnasyon ete girmek demektir. Yani ruhların bir beden aracılığı ile belirmesidir. Böyle bir ilişki , ruh ile maddeyi birbirine bağlayacak olan bir aracıya ihtiyaç gösterir ki, buna Perispiri denir. Yani ruh, kendinde saklı olan tesir gücü ile, perispiri aracılığı ile ineceği dünyaların maddelerinden o dünyadaki yoğun bedenini kurar. Kaba madde ile sıkı bir bağlantı demek olan bedenlenme veya enkarnasyon olayı, dolayısı ile serbest irade ve şuurda da bir daralma ve bir nevi kararmaya sebep verir. Tekâmül ihtiyaçlarımızın belirli hale getirdiği bir takım tertipler, sevk edişler himaye ve yardım atmosferi içinde bir hayat mevzu bahistir. Ve dünyada bunlardan kurtulup kaçmak bizim elimizde olmaz. Enkarne olmuş varlık, bütün bu şuurlu tertip ve nizamın mana ve maksadından habersiz olarak bazı merhaleleri aşmak ve bir kısım yetenekleri geliştirme olanaklarına sahip olur. İstenilende zaten budur. Üstad isimli bedensiz bir dostumuz şöyle demektedir. ...

Sembolizm Dersleri -9 Rakamı ve İçerdiği Sembolik Anlamı

DOKUZ (9) Basit sayıların sonuncusu olan dokuz, üç' ün karesi olduğundan, onun niteliklerini de taşıyor. Mitolojide varlığına inanılan gök, yer yüzü ve yeraltı dünyalarının tümünü simgeleyen bir sayı olmuştur. Sayılar dizisinin sonuncusu olması nedeniyle, bir sona ulaşıldığını ve yeniden başlamanın haber vericisi gibidir. Diğer bir deyişle, bitim ve ölüm olayının olduğu gibi, yeni bir doğum veya filizlenmenin göstericisidir. Yaşam çemberinin son halkasını kilitler. Mason sembolizmine göre, (9) rakamı grafik olarak aşağıya doğru, yani maddesel bir filizlenmeyi, (6) ise bunun tam tersine, yukarıya yönelik olduğundan, ruhani (tinsel) bir filizlenmeyi simgelemektedir. Doğum olayı için de bu görüşü değerlendirirsek, dokuz sayısının, yedinci aydan itibaren aşağı yukarı şekillenmiş olan fetüs (cenin) ün tam anlamıyla belirgin hale gelmesi için gerekli olan sürenin karşılığı olduğunu görürüz. Gerçekte fetüs’ün rahimdeki pozisyonu (9) rakamına benzemektedir. Altı ise in...

Sembolizm Dersleri -5 Rakamı ve İçerdiği Sembolik Anlamı

Aritmetik sayı dizisinde İlk çift ve tek sayısının toplamından oluşmuştur (2+3=5). Kutsal 60 sayısının 1/12’sidir. Öte yandan, ilk dokuz sayının ortasında bulunması nedeniyle, beş sayısında var olan bu birleştiricilik ve merkezilik özelliği, onun madde ve biçimde bir denge ve uyum sağladığı görüşünü ortaya koyuyor. Romen rakamı ile gösterilen (X) harfinin üst kısmı (V) beş olup, On' un yarısıdır. Dünyanın eski uygarlıklarının sembolizminde, Orta Amerika, Afrika, Çin, Hindistan’da yaşayan Dogonlar, Mayalar, Aztekler, Bombarlar’da saptandığı gibi, genel olarak, tek sayılar ERKEK, çift sayılar ise hep DİŞİ olarak değerlendirilmiştir. Bu görüşün ışığı altında beş’in dişi İki ile erkek olan Üç’ü eşleştirdiğini görmekteyiz. Öte yandan, iki sayısı dişi ve dünyevi (dünyaya ait) üç ise erkek ve semavi (göğe ait) olduğundan, beş aynı zamanda yerle göğü de birleştiriyor. Beşte hem erkek hem dişi prensip bulunduğundan iki cinsiyetti (androgyne) (androjin) bir sayı yani hünsal...

Ruh ve Beden İlişkisi Nasıl Olmaktadır?

Ruh bir madde ile iştirak eder. Beden denilen şuurlu madde halini husule getirir. Ondan sonra ruh artık tamamen o bedenin şartlarına bağlanır. Ve o şartlar içinde, organik faaliyetlerinden başka, ruhi ve manevi denilen bütün halleri beyne ve asabi cümleye (sinir sistemi), yani beynin ve asabi cümlenin imkan ve kabiliyetlerine bağlı bulunur. Ruh, madde ile iştirak eder. Şuurlu maddeyi, yani varlığı kurar. Varlık da kendi ruhunun ve yardımcı varlıkların faaliyetleriyle kaba maddelerden kendisine ayrıca bir beden yapar. Ve bu beden vasıtasıyla maddelere tesir eder. Kullandığı kaba maddelerle de kendi haricindeki diğer bedenlere tesir etmek suretiyle maşeri plana adımını atar. Ve hidrojen aleminin varlık safhasındaki tekamülü de bu andan itibaren yürümeye başlar. Ruh ve Beden İlişkisi  Ruha hizmet eden varlık hemen bedeni vasıtasıyla etrafındaki kaba maddelere ve bedenlere tesir ederek ruhun bu yeni ihtiyaçları karşısında lüzumlu hadiselerin meydana gelmesine sebep olur...