YOKTAN VAR ETME
Ergün Arıkdal
Soru: Yaradan’ın tek etkinliği olan “yoktan var etme” ile oluşan/ ilk varlık, Yaradanla bir tek ve aynı olarak ortak özellik taşımaktadır. Bunu biraz açmanızı istiyoruz..
Ergün Arıkdal: Yaradan ile bir, tek ve aynı olarak ortak özellik taşımak, varlık için zorunlu olan bir durumdur. Özünde birliği, tekliği ve ilahiliği taşıyan ruh varlığının bu durumu maddeyi biçimlendirme ve onu tekâmül aracı olarak kullanabilme yetisini zorunlu olarak sağlayacaktır. Birçok teolojik kanıt ve ifadelere girmeden, zihinsel seviyeden felsefi düşüncenin bir sonucu olarak diyebiliriz ki; Ruhsal varlık Yaradan’ın enerjilerinden biridir. Bu yakınlık zaman ve mekân dışıdır. Her zaman emre hazır, geliştirici, biçimlendirici olarak da bir ve tek oluşu sonucu yaratma ve yenileme işlemlerinde yetkindir ve gerekli şarttır.
Ruh varlığının “her zaman emre hazır” olması onun “ayniyet” yani Tanrı gibi olması, (yani adeta) Tanrı gibi her zaman ve her yerde hazır ve nazır olması gibidir… Mevcuttur ve gözeticidir. Ruhta da aynı hususlar bulunmaktadır. (ancak Ruh Yaratan değildir) Yaradan’ına karşı aldığı emirleri uygulamada, her zaman var olması ve gözetici olması, onun ayniyetini gösterir. Ayniyetinin ifadesi budur. İbda edicidir. Burada “İbda etmek”, “yaratmak” anlamına gelmez. Mevcudu değiştirip, başka şekle tahvil etmek demektir.
Yaradılışla meydana getirilmiş olan dört kozmik enerjiden sonraki “oluş” tamamen ruh varlığının marifetidir. Ruha ait bir şekillendirme (bu anlamda “yaradılış”) meselesidir. Bu tür yaradılış “ibda” dır. Her enkarnasyonda bedenlerde ufak tefek değişiklikler yapıyoruz. Burası çok önemli!!! Bir daha anlatıyorum: Enkarnasyon kanununa göre, siz her şeyden önce, anayı ve babayı seçmeden önce, ceninden itibaren çoğalacak olan arı kovanındaki arıların bir araya getirilmesini yaparsınız. Hangi organ varlıkları, hangi hücre ruhları benimle beraber çalışacak, bunu ayarlarız. Kovandaki oğul arının etrafına öteki arıların toplanması gibi… Size hizmet edecek bir yığın işçi arıyı toplarsınız etrafınıza. Demek ki enkarnasyon kanunları içerisinde birinci husus: bir tür “petek kurma yasası” gibi, sebep ve netice bağlantısının dışında sempatizasyon yasasına bağlı olarak manyetik ya da ruhsal bir çekim gücüyle beraber hücrelerin ruhlarını, aynı zamanda anne ve babayı arıyoruz. Tekrar doğmak beyanında bulunduktan sonra, hayat planınızı beyan ettikten sonra, bu irade beyanınıza uygun olarak ortak ihtiyaçlarda ve irade benzerliğinde bulunan varlıklar etrafınıza toplanmaya başlarlar. Bütün bunlar büyük bir organizasyon şeması içerisinde sizinle bir araya gelir. Bu şekilde bir 'astral beden' (yani şuur alanı) oluşturmuş olursunuz. Bu astral beden sırf o doğumunuzla alakalı bir astral bedendir (şuur alanıdır). Bu, artık sizin 'enkarnasyon bedeniniz' (o enkarnasyona ait şuur alanı) olmaktadır. Bir “özünüze ait bedeniniz” var, bir de enkarnasyonda kullanacağınız bedeniniz (şuur alanınız) vardır.
Ruh varlığı olarak siz bu organizasyonda “uyarı veren” durumdasınız. Cenin ondan sonra harekete geçer. Çoğalır gider, peteğin meydana gelişi gibi… İşte burada “geliştiricilik işlevi” peteği oluşturan o milyarlarca varlığı (beden hiyerarşisi içerisinde) geliştirici ve yönetici durumundasınız. Bu hücre ruhları (vücut hiyerarşisinde) yerine getirecekleri vazifeye göre bir sıralanma içine girerler. Hiyerarşi anlayışında “astlık”, “üstlük” meselesi yoktur, “vazifenin ifası” hiyerarşisini göz önünde bulundurmak lazımdır. Beyin hücresi daha güçlü olduğu için en tepede bulunuyor değildir. İnsanlara da bu gözle bakmak gerekir. İnsanlarla insanca iletişim içinde bulunmak istiyorsanız onlara da bu gözle bakmalısınız. Yani herkes, hiyerarşinin içerisinde belli bir vazifeyi almış, o bunu yapmaktadır.
Hemen hemen tüm dinlerin bazı sufileri bunu gayet iyi anlamışlardır. Kasti olarak yaşamlarını o şekle sokarlar. En zelil hale inerler. Ünlü bir İslam sufisi vardır, oturur köpeğiyle beraber aynı çanaktan yemek yer. Kendini her şeyle bir görmenin uygulaması olmaktadır bu. Ona sorarsanız kâinat içerisinde öyle varlıklar vardır ki, onların nazarında bizler çeşitli organlar durumunda varlıklarız. Nitelik düzeyleri bizden çok yükseklerdedir.
Bu, ilahiliği tezahür ettirmek konusuna girer. Bir nebat, bir hayvan kendine göre tezahür ettirir, insan kendine göre. Diğer yüce varlıklar ise düşünemeyeceğimiz kadar… İlahiliği tezahür ettirme vazifesi, hepimizin ortak vazifesidir." El elden üstündür, Arş-ı Ala’ya kadar" denmiştir. Bunları özellikle zihinlerinizde şekillendirin. Boş bilgiler için enerjinizi harcamayın. Hiç gerek yok. Bunlar herkes tarafından yaygın olarak yapılmakta zaten (Faydasız, niteliksiz bilgilerle uğraşmayın)
Biliyorsunuz İsa’nın cüzamlılarla olan iletişimi ve onları iyileştirmesi vardır. Hiç çekinmeden gider. Onların yaralarına elini değer ve iyileştirir. Bu, onun çok büyük psişik gücünden doğmuyor. Aksine kendisini onlarla bir görmesinden doğuyor. “Benimle onun arasında hiçbir fark yok” diyor…
O bedende öyle ama aslında göründüğü gibi olmadığının farkına varıyor. İsa, kadınlara karşı tutumunu da böyle ayarlamıştır, bu yüksek bilgilere göre ayarlamıştır. Onlara, zamanının insanları gibi ikinci sınıf insan gözüyle bakmamıştır.
Bu durum, “varlığın birliği”ni sağlar. Bu birlik felsefi ya da duygusal bir kavram değildir. Realite olarak da her var olan ve her şey var oluş amacı bakımından “bir” dir. Sonsuz ve küresel yaradılış, zorunlu sonuç olarak Yaradan’ın yaratma eylemi “bir” dir. O’nun nezdinde varlık “bir” dir. Tek yaradılış vardır. Tek tek yaradılış yoktur.
Varlıklar esasında bir, tek ve aynı varlıktır. Milyarlarca tek ve aynı molekülün bir cismi oluşturması gibi… Beşeriyet bir ve aynıdır. Ferdiyet bir zandan ibarettir. “Varlığın birliği” ilkesi şuuruna varmak, sanıyorum “İlahi düşüncenin konusu haline gelmenin” başlangıç yoludur.
“İlahi düşüncenin konusu haline gelmek” hepimizin vazifesidir. Tanrı, İlahi düşüncenin konusu haline gelmeye namzet olanların peşindedir. “İlahileşmek” değil, “İlahiliğin konusu haline gelmek” durumu tekâmülün kutup yıldızı gibidir. “İlahileşmek” başka şey, “İlahiliğin konusu haline gelmek” başka bir şeydir. Yani Yukarı’nın tam ilgisine medar olmak. Sanki özel bir tekâmül şekline bağlanmaktır.
Oraya varılabilir ama sonsuzluğun içerisine daha fazla girilmiş olur. Böylece öteki kutup yıldızlarına ulaşma macerası sonsuz olarak sürer gider.
Not: Yukarıdaki bilgiler Sayın Ergün Arıkdal’ın henüz "İlahi Nizam ve Kainat" çıkmadan önce 1991 ve 1992 yıllarında "Varlıksal İlkeler" adlı çalışmalar sırasında verdiği derslerden alıntıdır. İlahi Nizam ve Kainat bilgileri ile, Asli İlke ve Ruhun madde kainatının dışında olma bilgileri ile benzerlikler özellikle dikkat çekicidir.