Ana içeriğe atla

Eş Koşmalar-Eş Koşma Nedir?



Eşkoşma tarif edilmesi çok zor bir kavramdır. Çünkü eşkoşmalardan asla bağımsız değilizdir. Dolaysıyla eş koşmanın normal bir durum olduğunu düşünürüz. Hint ve Budist literatüründe bir takım şeyler dışsal olarak(mesela; işimiz, televizyon) veya içsel olarak(düşüncelerimiz, duygularımız vs.)bağlanmak olarak tarif edilmiştir. Yani belirli bir yaklaşım bütün faaliyetlerimize eşlik etmektedir. Biz o şeylerin arasına gömülüş hale geliriz, yaptığımız işte kayboluruz. Buna eşkoşma denir. Dirençler de dediğimiz eşkoşmalar, vicdanın ortaya çıkmasını frenleyen unsurla, hep akli hale getirilerek kökleşmiştir.
Eğer sezgi dediğimiz, Varlığın üst benliğine(kendimizce)yönelmiş durumu olmasa vicdanın tezahür edeceği kanal da daralmış olur. Hayatımız da katı kararlar, sert uygulamalar tek taraflı yalnız kendimize yonttuğumuz durumlarda ortaya çıkar.

Şirk


Alışkanlıkların temelinde yanlış bilgilendirmeden dolayı bir eşkoşma vardır. Bu eş koşma vasıtasıyla varlık hayattaki mevcudiyetinin ancak o şekilde süreceği gibi yanlış bir inanca sahip olmuş ve o şekilde telkin altında kalarak o tarz bir yaşamı seçmiştir. Alışkanlıklarımız fizik beden veya fizik çevre ile ilgili tutumlarımızda da aramamız lazımdır. Çünkü zaman içerisin de çok çeşitli alışkanlıklara bağlanıp kaldığımızı biliyoruz. Bunlar moda olur, yiyecekler, istekler, şarkılar…vs olur. Görüldüğü gibi alışkanlıkların temelinde şartlandırma yada telkin mekanizmaları geçerlidir.’’Şöyle yiyeceksin, şu kadar yiyeceksin, şöyle giyineceksin vs..yoksa hiçbir şey değilsin’’ gibi bir takım yanlış  telkinler sonucunda insan bir çok alışkanlıklar ediniyor. Otomatizmaya, daha doğrusu otomatik haller içerisine giriliyor.




Gurdjieff öğretisinde bizi uykuda tutan ve uyanmaktan alıkoyan en güçlü kuvvetlerden biri olan eşkoşmayı gözlemek çok önemlidir. Düşüncelerimizle, duygularımızla dış yaşamda olan şeylerle her zaman eşkoşarız. Eşkoşma insanın kendisini unutmasıdır yani eşyalaşmasıdır. Eşkoşma öylesine yaygın bir niteliktir ki, gözlemleme amacıyla onu diğer şeylerden ayırmak güçtür. İnsan, daima bir eşkoşma hali içerisindedir. Ancak eşkoşmanın objesi değişir. ‘’İnsan karşılaştığı küçük bir sorunu eşkoşar, işine başladığı andaki büyük gayeleri tamamen unutur. Bir düşünceyi eşkoşar ve diğer düşünceleri unutur. Bir duyguyu, bir ruh halini eşkoşar. Ve daha önemli olan diğer düşüncelerini duygularını ve ruh hallerini unutur. İnsanlar kendileri üzerine çalışırlarken ayrı ayrı amaçları öylesine eş koşarlar ki ormanı görmekte başarısızlığa düşerler.

EŞ KOŞMALAR-Eş Koşma Nedir? 
 ’Eşkoşma en korkunç düşmanlarımızdan biridir. Çünkü her yere girer. Eşkoşmadan kurtulmak için mantal dedullumana ihtiyaç vardır. Yani insanı kendisini ikiye ayırması lazımdır. Ben ve obje(yada ben ve o)iki ayrı şeyiz; Ben ve o aynı değiliz diyebilmeliyiz. Sufi dilinde bu’’ nefsi hasım görmek’’ diye geçer. Nefs ortadan kaldırılması gereken değil, terbiye edilmesi gereken bir şeydir. İnsan kendine, kendi içindeki tesir etkileşimlerine hâkim olmalıdır. Kişin kendi üzerinde çalışmasında yani kendisini bilmesinde, kendi içinde olan olayların geçirdiği ruh haletinin akışına hâkim olmak en mühim şeydir. İç mücadeleye, iç harekete, iç tiyatroya iç diyaloga çağrışımlara hâkim olmayan insan hiçbir şeye hâkim olamaz. Eşkoşmadan yapılan işin bereketi artar. Ne kadar yüksek seviyeli bir iş yaparsanız yapın, eğer o işle kendinizi eş koşarsanız ortaya olumsuz bir durum çıkar. Heyecan, telaş, sakarlık içerisinde iş de hakkıyla yapılmaz. O olumsuz hal nefisle alakalıdır. Yani olay, öz benliğiniz de en ufak bir olumsuzluk meydana getirmez, ama nefiste alınganlıklar, korkular ve vesveseler doğabilir. Bu yanlış bilgilerimizden, yanlış kanaatlerimizden, kendimizi bilmediğimizden ortaya çıkar. Fakat bu işleri yapan gerçek benliğimiz değildir. Bütün bunlar dıştan görünen nefse aittir. Ne olup bittiyse, bazı icapların sonucu olarak olmuştur. O anda üzülen nefis’tir ben değil. Bütün darbeyi, bilgisizliği yüzünden nefs yemektir. Bu sebeple insanın görünüşteki kendisi ile iç kendisini birbirine karıştırmaması gerekir.

Eş koşmalar, özdeşleşmeler sevgiye engel olmaktadır. Çağımızın insanının en büyük zaafı kendi öz varlığı dışındaki objelerle kendini bir tutması, özdeşleşmesidir. Böyle bir insan kendi varlığını unutmuştur. Özdeşleştiği objeyle sevinir, onunla üzülür. Bunun en büyük örneklerini kulüp ve parti sevgilerinde görüyoruz. Bu durum öyle bir özdeşleşme yaratabiliyor ki, sonunda başkalarının canına, malına kastedecek kadar şuursuzlaşabiliyor. Eğer kulübü kazanmışsa kendisi kazanmış, kaybetmişse kendisi kaybetmiş gibi oluyor. 

İnanç sistemlerinde bir özdeşleşme vardır. Bütün kutsal kitaplar eş koşmaya karşı insanları uyarır. Tanrıya karşı eş koşmayınız derler. Ama inanç sistemi her şeyi eş koşar. Tanrı’nın ’’Bana eş ve ortak yaratma’’ demesi sadece ilahi bir istek değil, hiçbir şeyi kendine eş ve ortak koşma manasına gelmektedir. Bizler bir çok şeye sahip olabiliriz ama onlarla özdeşleşmemeliyiz.

Eş koşmalar çoğu kez gelişmemize engel olur ve hayatı çekilmez bir hale çevirir. Kişinin kendisini ‘’sevdiği evi, çiçek, köpek, sevgili, bankadaki parası, giydiği elbisesi, oturduğu makam koltuğu, iktidarı…’’gibi görmesi bir eşkoşmadır (putperestliktir).

Bunların hepsi belli bir zaman süreci içinde hareket etme zorunda olan duygulardan ibarettir. Bugün öyleyse, yarın böyle olacaktır. Özdeşleşmedeki en büyük zorluk kişinin kendisini unutmasıdır. Kendini unutan kişinin de gelişmesi, insanlık görevlerini yerine getirmesi zordur.

 Kozmik enerjilerle olan bağının çok azalmasına sebep olabilir ki bu da onun her an yok olmasına, fizik varlığının ortadan kalkmasına sebep olabilir. Çünkü objeyle sevinir, onunla üzülür. Objektiflik ve akli prensipler kaybolur, açı daralır anlayış kaybolur. Kendisi ile obje arasında fark yoktur. Ama özdeşleştiği şey kendisini artık tatmin etmiyorsa onun da bir tarafa atar. Eş koşmanın daralmış yoğun ilgisi sevgi değil, o obje üzerine hegomanya kurmaktır. Kendini tatmin etmek için objeyi kendi tekeline almaktır. Oysa mal canın yongası oldukça hep ıstırap verecektir.
Beşer varlığı olarak en büyük vazifelerimizden biri sevgi enerjisini kullanıp dağıtmamızdır. Sevgi yapıcı bir enerjidir, varoluş enerjisidir. Ruhsal enerjinin madde üzerindeki tasaruffu bu enerji ile olmaktadır.
Sevgi enerjisi bünyemizden geçirmediğimiz sürece sağlıklı bir bedenimizde olmaz. Hastalıkların büyük bir kısmı kozmik dengeye ulaşamamızdan ileri geliyor. Kozmosla kendi aramızda bir bozukluk var. Oradan gelen tesirleri alamıyoruz. Veya daha üstün hale getirip yansıtamıyoruz. Bu yüzden de sevgisizlik doğuyor. Bunlar bedende somatik yani bedenden yansıyan rahatsızlıklar meydana getiriyor. Özellikle Kanser ve Aids gibi hastalıklar virüsten kaynaklanıyor görünse de temelde 20.yy’ın bütün sevgisizliklerinin bir reaksiyonudur.

Sevgi eşkoşmayla değil, tam tersine terk ile olur. Terk; her şeye ve herkese karşı akli ve vicdanı kullanarak davranmak, yerinde ve zamanında hareket etmektir. Sevmek tekel altına almak değil, sevilenin özgürce gelişmesine imkan sağlamaktır. Bu imkanı sağlamaktır. Bu imkanı sağlayabilmek içinde eş koşmamak gerekir.

 Kendi bünyemizde yarattığımız dirençler, ayak diremeler (Kabuklar)sevgi enerjisini ortaya çıkarmasına engel olurlar. Dirençlerin ortadan kalkabilmesi enerjinin gerçek etkilerini bütün nitelikleriyle özümleyebilmemiz için bir faaliyete ihtiyacımız vardır. Bizim gerçek ihtiyaçlarımız da bunlardır. Bu ihtiyaçların yönünde  bazı ıstıraplı yaşamların gerektiğini görüyoruz; işte ıstıraplı yaşam bir dirençten kurtulma faaliyetidir. Aslında direnç bizim yarattığımız bir takım suni varlıkla, daha doğrusu kendi yarattığımız birtakım yargılardır. Bu dirençlerden kurtulmanın yolu, bu değer yargılarının artık o şekilde olmadığını fark etmek ve bunlardan vazgeçme azmini gösterebilmektir. Bir çok şeyle eş koşmuşuzdur. Onu severiz, bunu sayarız, gururum ve kibirim var bunların korunması lazım diye düşünürüz. İşte bütün bunların birer safra gibi atılması lazımdır. Her ıstırap bir fazlalığın sonradan eklenmiş yani özümüze ait olmayan bir takım sahte, yalancı değerlerden, eş koşmalardan kendimizi kurtarma eylemidir.

Eş koşmanın bir çok zararlarının yanında faydaları da vardır. Bazı şeyleri sevmemiz, bazı şeylere aşırı konsantrasyonumuz, aşırı bağımlılığımızı gerektiriyor ki, o şey hakkında derin bilgiyi elde edip o işin özüne ulaşabilelim. Bütün sanat dallarında, bilimde durum böyledir. Gerçekten de iyi bir sanatçı olabilmek için o sanat dalına sevdalı olmak lazımdır ki bir şeyler yaratmak mümkün olsun.
Tiyatro sanatçıları her an eşkoşma içindedirler, her an yeni bir personalite yaşarlar.

Genel olarak insanın eş koştuğu, kendisi ile özdeşleştirdiği her şey bugün onun putu durumundadır. İnsanın görevi söz konusu eş koşmaları ortadan kaldırmaktır. Bunun yeni terminolojideki adı ‘’kabuklarından arınmaktır’. ’’Kabukları insanın kendisinden yapabildiği kadar uzaklaştırmasıdır.

Kabuklardan kurtulmak filli bir uygulamayla başarılacak bir eprövüdür. Özellikle  içinde bulunduğumuz devre sonunda insandan beklenen, bir an önce yapılması gereken budur. Eş koşmalardan oluşan ‘’kabuklaşmalardan ’’kısa zamanda kurtulmak. Devre sonunun ‘’ayıklayıcı ve uyandırıcı ’’tesirlerine daha çok açık hale getirmek…Bu şekilde dirençleri gidermek, berraklaşmak, daha çok geçirgen hale gelmek…O halde, insanın kendisini ruhsal alemle fiziki alem arasında bir aracı olduğunu unutarak, eşyaya aşırı derecede bağlanması, onunla özdeşleşmesi ve bu şekilde kabuklaşmalardan (kozasını gitgide kalınlaştırmasına)neden olması onun hızını azaltıcı olumsuz bir gelişme olmaktadır.

Nefsin eğitilmemiş olmasından dolayı sahibi olduğumuz eşkoşmalar nedeniyle ‘’kabuklaşmalar’’ruhsal tekamülde ayak bağıdır. Dünyasal değerlere eş koşmadan (yani dünyasal değerlerin kabuk haline gelmesine izin vermeden yaşamak bizi kurtuluşa götürecek bir yaşamdır. Hizmet hissiyatına bürünmemizi ve kendi şahsi hedefimizi hizmetin hedefleriyle çakıştırmamızı kolaylaştıracak bir yaşamdır. Başka bir ‘’kabuk ’’türümüz de toplumun gelenek ve görenekleriyle, dinsel yada dinle ilgili olmayan inançlarımızdan oluşan ‘’kabuk ’’türlerimizdir. Daha çocukluk yıllarımızda yanlış eğitimin de etkisiyle, toplumsal kurumlarla ilgili kabuklara bürünüveririz. Bunlar yatay etkiler tarzında gelip çeperlerde kümeleşen kalınlaşmalardır. İnançlar, aslında insanı ‘yeni olana’ realite atlatacak olana karşı engelleyen en tehlikeli ve insanın en zor kurtulacağı kabuk türerlerindendir.

Kabuklardan kurtulmak için her bakımdan sadeleşmek gerekir. Geleceğe uyumumuz sadeleşmeyle, kabuklarımızdan kurtulmayla olacaktır. Bu nedenle sadeleşme çabası içinde şuursal gelişime engel olan fazlalıkları terk etmek(ki bunların hemen hemen hepsi ‘kabuk ’simgesi altında toplanabilir)aydınlanma için hayati önemi olan hususlardan birisidir.

Her Tekâmül yolcusu içinde yürümeye çalıştığı yolun kabuklaşmış inançlarından kurtulma gayreti içinde olarak o inançlarla kendi cevheri arasındaki mesafeyi giderek açmak zorundadır. Her inancın ayrıntılı olarak incelemeye almalı, giderek iç basıncını artırarak bu kabuklaşmış inançlardan uzaklaşmalı ve yukarıdan gelmekte olan ışığı içeri alabilmelidir. Kabuklar bizim kendi kabuklarımız, bun kabuklardan bir an evvel ortadan ortadan kaldırmanın, en azından ışık geçirecek kadar inceltmenin yollarını aramak gerekmektedir. Çünkü çok büyük değişiklikler çok sıkı bağlantılarla bağlı olanlar için büyük ıstırap kaynağı teşkil edecektir.


      KAYNAKÇA: Ergün ARIKDAL

  • Pozitif Yaşam
  • Tekamül
  • Kendini Bilmek
  • Değişime Doğru
  • Pozitif Yaşam


  • P.D.Ouspensky: İnsanın Gerçeği ‘Kendini Bilmek’




Bu blogdaki popüler yayınlar

Enkarnasyon Nedir? Dr. Bedri Ruhsalman

Enkarnasyon Nedir? Enkarnasyon ete girmek demektir. Yani ruhların bir beden aracılığı ile belirmesidir. Böyle bir ilişki , ruh ile maddeyi birbirine bağlayacak olan bir aracıya ihtiyaç gösterir ki, buna Perispiri denir. Yani ruh, kendinde saklı olan tesir gücü ile, perispiri aracılığı ile ineceği dünyaların maddelerinden o dünyadaki yoğun bedenini kurar. Kaba madde ile sıkı bir bağlantı demek olan bedenlenme veya enkarnasyon olayı, dolayısı ile serbest irade ve şuurda da bir daralma ve bir nevi kararmaya sebep verir. Tekâmül ihtiyaçlarımızın belirli hale getirdiği bir takım tertipler, sevk edişler himaye ve yardım atmosferi içinde bir hayat mevzu bahistir. Ve dünyada bunlardan kurtulup kaçmak bizim elimizde olmaz. Enkarne olmuş varlık, bütün bu şuurlu tertip ve nizamın mana ve maksadından habersiz olarak bazı merhaleleri aşmak ve bir kısım yetenekleri geliştirme olanaklarına sahip olur. İstenilende zaten budur. Üstad isimli bedensiz bir dostumuz şöyle demektedir. 

Sembolizm Dersleri -6 Rakamı ve İçerdiği Sembolik Anlamı

Altı sayısı en küçük yetkin sayıdır; kendisi dışındaki tüm tamsayı çarpanlarının toplamına eşittir.  Örneğin: (6=1x2x3=1+2+3) 2 ile 3' ün, bu kez, çarpımlarıyla oluşuyor. Altı sayısı GRAFİK SEMBOLİZM ’ de bir altıgen ve onun yarattığı attı köşeli yıldızla özdeştirilmektedir. Salamon’un mührü veya David’in kalkanı denilen ve bugün İsrail’in ulusal amblemi olan bu yıldız, ters yönde iç içe geçmiş iki eşkenar üçgenden oluşuyor ve SU ile ATEŞ arasındaki dengeyi işaret ediyor. Diğer bir deyişle birbirinin karşıtı iki şeyi birleştiren bir şekil olduğu gibi, dikine duran üçgenin ayna görevini yapan su üzerindeki ters görünümü yansıtıyor. Salomon’un mührü şeklinde görülebileceği gibi, tepe noktası yukarıda olan üçgen, Hıristiyan ikonografisinde İsa’nn tanrısal karakterini betimlemektedir. Tepe noktası aşağıda olan üçgen ise bu karakterin O’NUN fiziki ve insancıl görünümünde yansıdığını hatırlatır gibidir... Sembolizm Dersleri 6 6, diğer çift sayılar gibi, Ay’ın çe

Şifacılık Nedir? Nasıl Yapılır

Şifacılık Nedir Şifanın sözlük anlamı bedensel veya ruhsal bir hastalığın son bulmasıyla hastalıktan kurtulmaktır. Şifacılığı genel anlamda ele alırsak hepimizin genellikle hasta olduğumuz zaman başvurduğumuz tedavi edici kişi veya kurumlar vardır. Bu, öncelikle üniversitelerde yetişen resmi hekimler olmalıdır. Daha doğrusu günümüz tıbbı; her yönüyle fizyolojik bir öğrenimle, dıştan içe doğru nüfuz etmeye çalışan bir bilim dalı olarak tedavi etmeye çalışır. Bu konuda az çok hepimizin bir genel kültürü vardır. Bir diğeri ise metafizik şifadır. Bu içten dışa doğru gerçekleşen bir şifadır. Şifa genel olarak iki şekilde ele alınabilir: 1. Manyetik Şifa, Manyetik-Telkin karışımı şifacılık Manyetik kuvvetin insan organizmasına etkisi bilinen bir gerçektir. Nasıl bir mıknatısın çekme ve itme özelliği mevcutsa, insan organizmasında da bu özellik vardır. En basitinden manyetik nefes, el ile sıvazlama, pas (mesh), manyetize edilmiş su, bitki vs. manyetik şifacılığın yaygın uyg

Sembolizm Dersleri -9 Rakamı ve İçerdiği Sembolik Anlamı

DOKUZ (9) Basit sayıların sonuncusu olan dokuz, üç' ün karesi olduğundan, onun niteliklerini de taşıyor. Mitolojide varlığına inanılan gök, yer yüzü ve yeraltı dünyalarının tümünü simgeleyen bir sayı olmuştur. Sayılar dizisinin sonuncusu olması nedeniyle, bir sona ulaşıldığını ve yeniden başlamanın haber vericisi gibidir. Diğer bir deyişle, bitim ve ölüm olayının olduğu gibi, yeni bir doğum veya filizlenmenin göstericisidir. Yaşam çemberinin son halkasını kilitler. Mason sembolizmine göre, (9) rakamı grafik olarak aşağıya doğru, yani maddesel bir filizlenmeyi, (6) ise bunun tam tersine, yukarıya yönelik olduğundan, ruhani (tinsel) bir filizlenmeyi simgelemektedir. Doğum olayı için de bu görüşü değerlendirirsek, dokuz sayısının, yedinci aydan itibaren aşağı yukarı şekillenmiş olan fetüs (cenin) ün tam anlamıyla belirgin hale gelmesi için gerekli olan sürenin karşılığı olduğunu görürüz. Gerçekte fetüs’ün rahimdeki pozisyonu (9) rakamına benzemektedir. Altı ise in

Realite ne demektir? Ruhsal Kavramlar Çalışması

Realite ne demektir? Cevaplar: 1.1   Realite (fr.) →sözlük anlamı; gerçek, gerçeklik. (TDK) 1.2. Varlığın madde ile ilgili kavram, anlam değer ve şuur halinin hakikat (verite) karşısındaki durumu. Hayata verilen değer, görüş açısı. Varlığın genel bilgisi içinde kendisi ve eşya hakkındaki taşıdığı samimi fiili kanaat. (Metapsişik Terimler Sözlüğü-Ergün Arıkdal) 1.3. Realite bilgisi, varlığın, zaman ve mekan bakımından, şuur sahasının belirli bir kısmını ihtiva eder (Celse:53 Sadıklar Planı) Spiritüel realite, bu devrede ulaşılacak son realitenin bir evvelkidir. (Celse: 145 Sadıklar Planı) 1.4. Realiteler, duyular yoluyla elde etmiş olduğumuz birtakım bilgilerin tipleridir. Asıl realitemizi oluşturan konu, bedene hakim olan ruh varlığının kendi öz yapısıdır.       (Tekamül-Ergün Arıkdal) Derleyen: Neslihan Özkan-Arad