Mutluluk nedir? Bu soru, o kadar rölatif bir soru ki, cevap verebilmek için bir antoloji yazmak gerekir. Çünkü hemen hemen herkesin kendine has bir mutluluk tanımı veya onu mutlu edecek yani sevince, vicdani hürriyete götürecek bir yolu, yöntemi vardır. Mutluluk anlayışı yörelere, kültür düzeylerindeki farklılıklara ve daha pek çok şeye göre değişir. Toplumdaki herkesi; genç bir kızı, genç bir erkeği, bir askeri ya da bir politikacıyı mutlu eden, neşe ve sevinç veren, onlara hürriyet kazandıran farklı olaylar, hedefler vardır. Farkında olduğumuz tek şey ise, sürekli bir şeylerin peşinde koştuğumuzdur ve bu böyle olmak zorundadır. Sürekli bir şeylerin peşinde koşmak zorundayız. Eğer peşinde koştuğumuz şeyleri fark edersek, şuurlu olarak koşuyoruz demektir. Bu da bize mutluluk yani sevinç getirir. Ne yaptığınızın farkında olmak, nereye gittiğinizi bilmek, gözü kapalı yürümemek, el yordamıyla hareket etmeden bazı şeyleri, konulmuş işaret taşları tarzında görmek çok insana sevinç verebilir. Çünkü bu, bir yerde tabiata uyum sağlamak, hatta ona hakim olmak, ona üstün gelmek gibi bir durum yaratır. Kudret kazandığınızın farkına varırsınız. Hayatı, bazı şeyleri fark ederek yaşarsanız, kudretli olduğunuz hissine veya zannına da kapılabilirsiniz yani bu bir zan da olabilir. Ama öyle bile olsa, insan bir sevinç duyar. Çünkü biz insanların en önemli zaafı, kudret sahibi olmak arzusudur. Kudretli olmak, birtakım güçleri elinde bulundurmak ve bu güçlerle diğerlerinden üstün olduğunu ispat etmek, insanlığın en büyük ihtiyacıdır. Yani insanlar hep egolarını büyütmek ve zenginleştirmek amaçlı bir çalışma içerisindedirler.
Sürekli olarak bir şeylerin peşinde koşmak iyi bir şeydir. Her şeyden önce ataletten kurtulmuş oluruz. Bu durum “Armut piş, ağzıma düş” şeklinde bir felsefemizin olmadığını, “her şey ayağıma gelsin” diye düşünen bir varlık olmadığımızı gösterir. Gerekirse gider, arar, bulur, işimizi hallederiz. Ancak burada asıl önemli olan, sahip olduğumuz niyettir. İşte, farkındalık denilen esas mesele de, bir şeylerin peşinde koşarken hangi niyetle, hangi maksatla koştuğumuzun farkında olmamızdır. Hayra hizmet eden niyetler ve şerre hizmet eden niyetler vardır. Yani, pozitif ve negatif enerjilerle çalışan veya onlarla yüklü olan niyetler ve hedefler vardır. Bunlar önemlidir, niyet çok önemlidir. Onun için hep mutluluk peşinde koşalım ama bilelim ki, mutluluk sadece bedeni hazlardan ibaret olan şeyler değildir. Yani beş duyumuz kanalıyla gelecek olan şeyler bizim mutluluğumuzun sürekliliğini sağlayamaz. Önce bunun farkına varalım. Mutluluk, beş duyu kanalıyla almış olduğumuz tesirlerden, algıladığımız izlenimlerden ibaret değildir.
Eğer mutluluğumuzun kalitesini artırarak ona daha yüksek nitelikler, vasıflar verebiliyorsak, yüksek mutluluklara, Hindu tabiriyle samadhilere ulaşabiliyorsak, bizi vecd gibi derin hallere götürebilen mutluluklar yaşayabiliyorsak, muhakkak ki beş duyuyu aşan bir mekanizmaya sahip olmamız lazımdır. Yani duyu kanallarının önündeki barajları kaldırmamız veya bizi sınırlayan o mekanizmaların musluklarını kapatmaktan çekinmememiz gerekmektedir. Çünkü ancak böylece iç varlığımızın idraklerine doğru, iç varlığımızın bize sağlayacağı imkanlara doğru kendimize yol açabiliriz. Bu arada önceleri iç varlığımızdan gelecek olan imkanları kullanmanın zorluklarını yaşayabiliriz ama bunun tadına bir varırsak, beş duyumuz kanalıyla gelen, hazlar dediğimiz o hedonik durumların ötesine geçmeye çalışır yani vicdani, psişik, ruhani tatminlere doğru gideriz.
Bazı insanlar; “ Senin kendini böyle psişik, mistik bir yola vurma sebebin, aslında fiziki tatminleri elde edemeyişindir,” diyebilirler. Oysa aslında onların böyle psişik, manevi tatminlere, sevinçlere, neşelere, iç sevincine, iç hürriyetine ulaşamamalarının sebebi, maddenin kendi üzerlerine vurmuş oldukları pençenin, o beşli pençenin izini taşımalarıdır. Beşli pençe, aslan pençesi beş duyuyu ifade eder. İşte böyle söyleyerek yanlış bir yorumda bulunan insanlar aslında, beş duyuyla hapsolup kalmış varlıklardır. İnsan bu durumunu bilir ama uygulamaya geçmekte gereken çevikliği bir türlü gösteremez. Ancak muhakkak ki zaman içerisinde bu durum değişecek ve beş duyu kanalıyla gelen hazların gerçek mutlulukla ilgisi olmadığı anlaşılacaktır. İnsanı insan yapan; beş duyuyu aşan izlenimleri alabilmek ve imajinasyon melekesini kullanabilmektir. Ve bunu sağlamak için gereken esneklik hiçbir zaman kaybedilmemelidir. Esneyememek, problemlerimizin artması demektir.
Yaşamın Amacı Kendini Bilmek - Ergün Arıkdal
Kaynak: www.facebook.com/Enstitu.biz
Yorumlar
Yorum Gönder