" Vicdanlarımız bir türlü harekete geçmediği için, giderek daha fazla batağa saplanıyoruz,” saptaması da hem dünya üzerindeki diğer topluluklar hem de bizim ülkemiz için geçerlidir. Evet, olayları çok yoğun ve zorlu bir şekilde yaşıyoruz çünkü vicdanlarımız hala bir türlü harekete geçmiyor. Aslında, olayların giderek zorlaşması; batağın, pisliğin giderek artması anlamına gelmez. Tüm bunlar, vicdanlarımızın bir türlü harekete geçmeyişinden dolayı hala saklı olan o şeylerin ortaya çıkarılmasını teşvik için meydana gelmektedirler. Çeşitli doğal
afetler, skandallar, terör olayları ve tüm bu yaşananlar, “Vicdanlar, haydi
uyanın!” tarzında sürekli birer ikaz, birer uyarı şeklinde devam ediyorlar.
İşte, kıyamet böyle çalışır; insanlar derin bir ıstırap içinde kalarak düşüncelerinde, anlayışlarında ve hareketlerinde sürekli bir değişime ve hızlanmaya tabi tutulurlar.
Zaman çok hızlanmıştır.
Zaman, varoluşun temel harcıdır ve o olmadan varlık mevcut değildir. Zaman dediğimiz enerjiyle yaratılış arasında, fonksiyonel olarak çok büyük bir bağlılık vardır. Bir şeyin ortaya çıkması için arada mutlaka, zaman denen gücün olması gerekir.
“Artık bütün bunlara, içsel olarak, bütün varlığımızla, samimi olarak ‘dur!’
deyip bir temizliğe, berraklığa gitmeye gerçekten ihtiyacımız olduğu
inancındayım,” demiş dinleyicimiz. Evet, “dur!” demek ve gerçek vicdan sesini
dinlemek gerek; ama sadece o sesin dinlenilmesi yetmez, o sese uyum sağlamak, o sesin ikazlarını uygulamak da gerekir. Zaten bu ikinci, üçüncü aşamadır. Her şeyden önce bunu yapmak, eksikliklerini gerçekten fark ederek tamamlamaya çalışmayı kişilerin ve toplulukların gönülden istemesi gerekir. Bu eyleme geçme ihtiyacını bizzat kendi içinden taşırması lazım; dışarıdan, başka birilerinden beklemekle olmaz.
Peki acaba “Vicdanlarımız bir türlü harekete geçmediği için giderek daha fazla batağa saplanıyoruz,” gerçeğini acaba kaç kişi hissediyor? Bir şey yapmak istiyorsak, bunu anlatalım. “Vicdanlarımızı harekete geçiremiyoruz. Biz, sokaktaki insanlar vicdanlarımızdan bihaberiz, sadece midelerimizle, ayaklarımızla, bağırsaklarımızla düşünüyoruz,” diyelim. Bizim insanlarımız bunu söylediği anda vicdanların uyanışıyla birçok meseleler kendiliğinden hallolur.
Halkın bu umumi arzusuna hiçbir şey veya kimse karşı koyamaz. “Halkın sesi
Hak’kın sesidir,” derler. Doğrudur, halkın isteği bir çeşit halk vicdanın
sesidir.
Biz istersek her şey olur. İstediğimiz nedir? Bu memleketin dirliği ve
düzenidir. Dirliği, düzeni, beraberliği, içtenliği, samimiyetidir. Halkın
birbirlerine karşı apaçık bir şekilde olabilmeleridir. Birbirimizle yardımlaşma
ve dayanışma içerisinde, hakça bir düzen içerisinde, dürüst ve samimi ilişkiler içinde olmaktan başka ne isteyebiliriz ki? Zaten göreneğimiz, inancımız, her şeyimiz bize bunu telkin ediyor.
Ergün ARIKDAL
Pozitif Yaşam
Sf: 181-182
Digital Art: Fvckrender
Yorumlar
Yorum Gönder