Ana içeriğe atla

ŞOKLAR VE TEKÂMÜL-Ergün Arıkdal


“Depremler, felaketli, acılı olaylar insanlara ne öğretir?” diye soruluyor. Bu tip durumlarda iki büyük prosesin yaşanması söz konusudur. Bir tanesi; objektif bir duygusal hayatın faaliyete geçirilmesidir. Yaşanan büyük bir yıkım, bir ölüm, bir acı, bir dağılma ve birçok şeylerden mahrum olma gibi, yoksulluk gibi olaylar karşısında duygusal hayatın etkilenmemesi mümkün değildir. Çünkü hepimiz nefs taşıyan varlıklarız. Yani kendimize göre birtakım egoistik planlamalarımız var ve bu planlamaların dışına taşan olaylarla karşılaşmak bizi üzer, sıkar. Ve bu durum bizde bazı tesirleri daha kolaylıkla alabilmemize yarayan bir hal oluşturur. Yani geçirdiğimiz duygusal sarsıntıdan veya bu sarsıntının meydana getirdiği boşluktan yararlanarak Yüce Planlar bize, mantal düzeyde bazı bilgiler aktarırlar. Olayı yaşayan insanın aldığı bilgilerin çoğu, duyularıyla aldığı bilgiler değildir. Duyuları vasıtasıyla gelen uyarılar, şuur alanında birtakım yeni boş alanlar yaratır. İşte bu yeni boş alanlar da Yüce İdareciler’ in mantal, geliştirici düşünceleri tarafından doldurulur. Her sarsıntılı olay, her şok veren olay şuurumuzda daima bir boşluk meydana getirir. Kısa ya da uzun süreli olması fark etmez ama boş alanın meydana gelmesi çok önemlidir. Bu boş alandan yararlanan Yüce Varlık Sistemleri, insanlara birtakım bilgiler aktarırlar. Sonra bu bilgiler, potansiyel olarak bizde mevcut olduğu için, farkında olmasak bile enerjetik bakımdan bizim bünyemizde, bizim varlığımızda değişmeler, gelişmeler meydana getirir. Tabi öncelikle dünyada uygulanabilmesi mümkün olan kapasitelerde değişiklikler meydana gelir. Örneğin vicdan kapasitemiz, anlayış kapasitemiz genişler. Bu arada bilgi alabilme ve bilgi uygulama yetkimiz ve yeteneğimiz de artmaya başlar. İnsanlarla olan ilişkimiz güçlenir, birlik ve beraberlik anlayışı yani ben ve sen biriz, hepimiz Bir’iz kavramı varlıkların şuur düzeyinde giderek daha geniş yer tutmaya başlar. 

Ve bu öncül hareketler bizi zamanla daha derin, daha ince ayrıntılı değişikliklere yani zihinsel, mantal mutasyonlara kadar götürür. Bizi üzen her şey şoktur. Yani bir silkelenme halidir; daha üstün bir tesirin rahatlıkla bizim bünyemize girmesini sağlayacak bir olaydır. Bu büyük tesirler için şu söylenebilir: Bunlar öğretici, gerçekten geliştirici, tekamül ettirici, bizi bulunduğumuz durumdan daha üst bir seviyeye çıkartacak, sıçratacak tesirlerdir. Ancak acaba bu yükseltici tesirler niçin normal bir süreç takip ederek gelmezler? Bu tesirler aslında normal bir süreç takip ederek de gelirler ama insanların anlayışsızlığı, bir şeyi kavramakta ve onu uygulamakta gösterdikleri tembellik ve atalet, bütün bu yardımları hemen hemen hiçe indirmektedir. Halbuki bir taraftan da, zamana karşı hareket etmekte olan bir tekamül süreci vardır ki, buna göre belli etaplarda belli değişikliklerin meydana gelmesi gerekir. Belli zamanlar içerisinde belli değişikliklerin, belli sıçramaların olması gerekir. Yasa, bu şekilde kurulmuş, bu şekilde işlemektedir. Yani Tekamül Yasası’nın akışında bu tarzda bir gidiş vardır. Eğer insanlar kendi idraksizlikleri, anlayışsızlıkları ve ataletleri yüzünden belli etaplara, belli bir zamanda ulaşamıyorlarsa, onları biraz hareketlendirmek ve hızlarını artırmalarını sağlamak lazımdır. Çünkü belli işlerin, binlik seneler, devirler yani sikluslar içinde yapılması gerekmektedir. Bir an evvel oraya, o karşılaşma noktasına ulaşmak gerekir. Ve işte şoklar, bu sebeple yaşamakta olduğumuz ulaştırıcı, hızlandırıcı tesirlerdir. Esasında bunların hiçbirini bir felaket olarak görmemek, onlardan hızımızı artırmak amacıyla yararlanmak gerekir. 

Diyeceksiniz ki, “Nereye hızlanacağız kardeşim? Bu trafikte nereye gideceğiz?” Gerçekten de, hem fiziki trafikte bir yere gidemezsiniz, hem de manevi trafikte bir yere gidemezsiniz. İnsanların birbirlerinden hoşlanmadığı, birbirlerine çelme taktıkları, birbirlerine karşı daima bir pazarlıkla baktıkları, samimiyetin hiçbir değerinin olmadığı fakat samimiyetsiz, iki yüzlü, riyakar insanların daima baş taçı olduğu bir yerde, siz hangi hızla gideceksiniz? Nereye gideceksiniz? Gitmek istediğiniz bütün yollar, yol kesen haramilerle dolu. 

Aradığımız manevi şeyleri; birliği, yardımlaşmayı, anlayışı en yakınlarımızda bile bulamıyoruz. Demek ki, gelişebilmek, hızlanabilmek için birtakım çabalar içerisine girmek zorundayız. Yani hızlandırıcı bu şok tedavileri yaşamak zorundayız. Bir örnekle açıklamam gerekirse; tekamül sürecinin belli bir kilometreye çıkması için motorun devrinin iki bin olması gerekir. Eğer devir bunun altına düşerse, randıman vermez, faydalı bir iş görmüyor demektir. O halde motorun devrini yükseltmek için ne yapmamız lazım? Ayar yeri varsa, devri yükselten birtakım cihazlarla bu devri yükseltmek, daha fazla enerji kazanmasını sağlamak tarzında dönen çarkı en rantabl, en uygun şekle getirmek, umumi ahenge uygun hale getirmek lazımdır. Zaten ataletin, durağanlığın en kusurlu tarafı, 

genel ahenge uyamamasıdır, iyi çalışmayan bir sistem olmasıdır. O sistemi ya çalışır hale getirirler, ya ayıklarlar, temizlerlerler ya da ortadan kaldırırlar. Tamamen kangren olmuş yerlerinin yavaş yavaş ortadan kaldırılmasını, bir motorun çalışmayan bazı parçalarının değiştirilmesi gibi düşünebilirsiniz. Ve işte şu anda bütün insanlığın yaşamakta olduğu doğal afetler meselesinin metapsişik açıklaması da budur. 


Ergün ARIKDAL 

Yarınlar İçin Pozitif Yaşam Sf: 224.


                          

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sembolizm Dersleri -6 Rakamı ve İçerdiği Sembolik Anlamı

Altı sayısı en küçük yetkin sayıdır; kendisi dışındaki tüm tamsayı çarpanlarının toplamına eşittir.  Örneğin: (6=1x2x3=1+2+3) 2 ile 3' ün, bu kez, çarpımlarıyla oluşuyor. Altı sayısı GRAFİK SEMBOLİZM ’ de bir altıgen ve onun yarattığı attı köşeli yıldızla özdeştirilmektedir. Salamon’un mührü veya David’in kalkanı denilen ve bugün İsrail’in ulusal amblemi olan bu yıldız, ters yönde iç içe geçmiş iki eşkenar üçgenden oluşuyor ve SU ile ATEŞ arasındaki dengeyi işaret ediyor. Diğer bir deyişle birbirinin karşıtı iki şeyi birleştiren bir şekil olduğu gibi, dikine duran üçgenin ayna görevini yapan su üzerindeki ters görünümü yansıtıyor. Salomon’un mührü şeklinde görülebileceği gibi, tepe noktası yukarıda olan üçgen, Hıristiyan ikonografisinde İsa’nn tanrısal karakterini betimlemektedir. Tepe noktası aşağıda olan üçgen ise bu karakterin O’NUN fiziki ve insancıl görünümünde yansıdığını hatırlatır gibidir... Sembolizm Dersleri 6 6, diğer çift sayılar gibi, Ay’ın çe...

Enkarnasyon Nedir? Dr. Bedri Ruhsalman

Enkarnasyon Nedir? Enkarnasyon ete girmek demektir. Yani ruhların bir beden aracılığı ile belirmesidir. Böyle bir ilişki , ruh ile maddeyi birbirine bağlayacak olan bir aracıya ihtiyaç gösterir ki, buna Perispiri denir. Yani ruh, kendinde saklı olan tesir gücü ile, perispiri aracılığı ile ineceği dünyaların maddelerinden o dünyadaki yoğun bedenini kurar. Kaba madde ile sıkı bir bağlantı demek olan bedenlenme veya enkarnasyon olayı, dolayısı ile serbest irade ve şuurda da bir daralma ve bir nevi kararmaya sebep verir. Tekâmül ihtiyaçlarımızın belirli hale getirdiği bir takım tertipler, sevk edişler himaye ve yardım atmosferi içinde bir hayat mevzu bahistir. Ve dünyada bunlardan kurtulup kaçmak bizim elimizde olmaz. Enkarne olmuş varlık, bütün bu şuurlu tertip ve nizamın mana ve maksadından habersiz olarak bazı merhaleleri aşmak ve bir kısım yetenekleri geliştirme olanaklarına sahip olur. İstenilende zaten budur. Üstad isimli bedensiz bir dostumuz şöyle demektedir. ...

Sembolizm Dersleri -9 Rakamı ve İçerdiği Sembolik Anlamı

DOKUZ (9) Basit sayıların sonuncusu olan dokuz, üç' ün karesi olduğundan, onun niteliklerini de taşıyor. Mitolojide varlığına inanılan gök, yer yüzü ve yeraltı dünyalarının tümünü simgeleyen bir sayı olmuştur. Sayılar dizisinin sonuncusu olması nedeniyle, bir sona ulaşıldığını ve yeniden başlamanın haber vericisi gibidir. Diğer bir deyişle, bitim ve ölüm olayının olduğu gibi, yeni bir doğum veya filizlenmenin göstericisidir. Yaşam çemberinin son halkasını kilitler. Mason sembolizmine göre, (9) rakamı grafik olarak aşağıya doğru, yani maddesel bir filizlenmeyi, (6) ise bunun tam tersine, yukarıya yönelik olduğundan, ruhani (tinsel) bir filizlenmeyi simgelemektedir. Doğum olayı için de bu görüşü değerlendirirsek, dokuz sayısının, yedinci aydan itibaren aşağı yukarı şekillenmiş olan fetüs (cenin) ün tam anlamıyla belirgin hale gelmesi için gerekli olan sürenin karşılığı olduğunu görürüz. Gerçekte fetüs’ün rahimdeki pozisyonu (9) rakamına benzemektedir. Altı ise in...

Ruh ve Beden İlişkisi Nasıl Olmaktadır?

Ruh bir madde ile iştirak eder. Beden denilen şuurlu madde halini husule getirir. Ondan sonra ruh artık tamamen o bedenin şartlarına bağlanır. Ve o şartlar içinde, organik faaliyetlerinden başka, ruhi ve manevi denilen bütün halleri beyne ve asabi cümleye (sinir sistemi), yani beynin ve asabi cümlenin imkan ve kabiliyetlerine bağlı bulunur. Ruh, madde ile iştirak eder. Şuurlu maddeyi, yani varlığı kurar. Varlık da kendi ruhunun ve yardımcı varlıkların faaliyetleriyle kaba maddelerden kendisine ayrıca bir beden yapar. Ve bu beden vasıtasıyla maddelere tesir eder. Kullandığı kaba maddelerle de kendi haricindeki diğer bedenlere tesir etmek suretiyle maşeri plana adımını atar. Ve hidrojen aleminin varlık safhasındaki tekamülü de bu andan itibaren yürümeye başlar. Ruh ve Beden İlişkisi  Ruha hizmet eden varlık hemen bedeni vasıtasıyla etrafındaki kaba maddelere ve bedenlere tesir ederek ruhun bu yeni ihtiyaçları karşısında lüzumlu hadiselerin meydana gelmesine sebep olur...

Sembolizm Dersleri -5 Rakamı ve İçerdiği Sembolik Anlamı

Aritmetik sayı dizisinde İlk çift ve tek sayısının toplamından oluşmuştur (2+3=5). Kutsal 60 sayısının 1/12’sidir. Öte yandan, ilk dokuz sayının ortasında bulunması nedeniyle, beş sayısında var olan bu birleştiricilik ve merkezilik özelliği, onun madde ve biçimde bir denge ve uyum sağladığı görüşünü ortaya koyuyor. Romen rakamı ile gösterilen (X) harfinin üst kısmı (V) beş olup, On' un yarısıdır. Dünyanın eski uygarlıklarının sembolizminde, Orta Amerika, Afrika, Çin, Hindistan’da yaşayan Dogonlar, Mayalar, Aztekler, Bombarlar’da saptandığı gibi, genel olarak, tek sayılar ERKEK, çift sayılar ise hep DİŞİ olarak değerlendirilmiştir. Bu görüşün ışığı altında beş’in dişi İki ile erkek olan Üç’ü eşleştirdiğini görmekteyiz. Öte yandan, iki sayısı dişi ve dünyevi (dünyaya ait) üç ise erkek ve semavi (göğe ait) olduğundan, beş aynı zamanda yerle göğü de birleştiriyor. Beşte hem erkek hem dişi prensip bulunduğundan iki cinsiyetti (androgyne) (androjin) bir sayı yani hünsal...