Dünyaya
niye geldiğimizin basit, en radikal açıklaması, maddesel yaşamı öğrenmek ve
duyuları geliştirmektir. Bir taraftan duyuları geliştiriyor, diğer taraftan da
o duyulara hâkim olmayı öğreniyoruz. Yani maddesel bir dünyada maddesel
tecrübeler geçirirken duyularımızı geliştiriyoruz. Hayatımız hep bunlarla
geçmiyor mu? Sevgi, en önem verdiğimiz şeydir. Bunun karşısında nefretten,
samimiyetsizlikten hiç hoşlanmıyoruz. Bunlarla karşılaştığımız vakit
üzülüyoruz. Merhamet, şefkat, himaye, adalet istiyoruz. Yaşamda, dikkat
edilirse hep duygusal değerler ön plâna çıkıyor. Bu duyguları geliştirmemiz
lâzım. Bunları istemek, beni sev, demek yeterli değildir. Önce seveceksin,
sonra başkasının seni sevmesini bekleyeceksin. Hatta bekleme de gerekmez,
"Sen onu seversen, o da seni sever". İlk etkiyi bizim yollamamız
gerekir. Bu yürekliliği, bu cesareti göstermek lâzımdır. Sevgi göstermek
hediye vermekle, anneler veya babalar günüyle olmaz. Bunlar materyalist uygulamalardır.
Sevginin gösterilme yollan sadece bunlar değildir.
Bunlar insanları al gülüm,
ver gülüm sevgisine götüren, materyalist işlerdir. Bir şeyi belli etmek için
mutlaka bir mum yakmak, bir çiçek vermek mi gerekli? Bununla sevgi olmaz ki.
Farz edelim ki o insanın cebinde alacağı bir çiçek için
para yok. Şimdi o insan birini sevmiyor mu? Belki uğrunda öl dese ölür, ama o anda çiçek alacak
parası yok, onun yanma gelememiştir. Utanmaktadır, ayağında ayakkabısı
yoktur, yürüyemiyordur.
Kaynak: Büyük Sentez Tekamül-Ergün Arıkdal