Her şeyden evvel bu amaçla biz, yeryüzünde DUYGU ' larımızı geliştirmekle meşgulüz. Burada "Duygu'dan, şu bildiğimiz beş duyumuzu ayırt etmeliyiz. Gelişmeye konu olan duygusal hayatımızdır. Duygulanım hâlinin geliştirilmesidir. Duygulanım hâlinin gelişmesi başlı başına bir sorundur. Hemen hemen bütün insanlar bu duygulanım hayatı içerisinde çeşitli tecrübeler yaparlar. Bu yaşamamız sırasında birtakım ruh hâlleri geçiririz. Bir olaydan önceki ve sonraki ruh hâllerimiz arasında bir hayli fark vardır. İşte insan, devamlı olarak, duygusal hayatının içinde yuvarlanır durur.
Bu duygusal hayatın birçok çeşitleri var. Bunların en başında sevgi hâli vardır. Gerçekten sevmek ve sevilmek insan ihtiyaçlarının başında gelen hususlardandır; kaba biyolojik ihtiyaçlarının dışına taşmaya başladığı zaman, insan sevmek ve sevilmek ihtiyacıyla karşılaşır. Bu, her varlık için mevcut olan bir şeydir. Ve bunlardan tatmin olmuş kimselerle tatmin olmamış arasında kişilik bakımından hayli farklılıklar vardır. Bir küçücük yavrunun sevgiye ihtiyacını biliriz. Eşlerin birbirine karşı olan sevgisini biliriz. Annenin evlâda olan sevgisini biliriz. Tabi objektif sevgi hâllerinden, sübjektif sevgi hâllerine de gidebiliriz. İdealleri, sembolleri vs. sevmek gibi... Duygusal hayatımızın geiştirilmesinde sevgi en büyük rolü oynuyor. Sevgi bu duygusal hayatın (yeryüzü okulu için) en yüksek noktası oluyor. Sevgi, zannedildiği gibi evrensel değildir. Bütün bunlar dünya insanı içindir. Dünya realitesi içinde var olan bir şeydir.
Bununla birlikte bir de evrensel manada bir sevgi var. Biz bunu hiçbir zaman kavrayacak durumda değiliz. Biz dünyaya has sevginin en yüksek noktasına çıkabiliriz. Ama dünya realitesi dışına çıktığımız zaman, dünyadaki en yüksek sevgi, belki başka bir realitenin normal hayatını teşkil eder. Hiçbir yükseklik ve de ulviyet taşımaz; normal bir realite hâline gelir.
Ergün Arıkdal'ın Kaleminden...