Ana içeriğe atla

Hipnozun Gerçek Yüzü-Hipnotizmanın Tarihi


Hipnozun Gerçek Yüzü



İster kendiliğinden olsun ister kişi kendi kendine yapsın, isterse bir terapist tarafından oluşturulsun, hipnotizmin sahne oyunlarına ve filmlere dayanan yanlış kavramlarla hiçbir alakası yoktur. Kişi ipnotize olduğu zaman kendinden geçmez ya da kontrolünü kaybetmez. Hipnotik bir transta şuuraltı açılır, ama şuurlu zihin olduğu gibi kalır. Hiç kimse hipnoz altındaki kişiyi, iradesine zıt bir şey yapmaya zorlayamaz. Hipnoz zihinsel bir zayıflık ya da kolay aldanma hâli değildir. Hipnoz, zihni telkine açan bir hâldir ve şuuraltı zihin hangi telkinlerin yararlı olduğunu bilir.

Bir hipnotik trans, telkin alma kabiliyetinin arttığı değişik bir şuurluluk hâlidir. Solunum ve nabız yavaşlar, konsantrasyon ve imajinasyon yoğunluğu artar. Zaman algısı genellikle bozulur. Süje bir saat hipnotik transta kaldığı hâlde, bu süreyi sadece birkaç dakika olarak algılayabilir. Hipnotik transların derinlik dereceleri vardır. Zihin durumu, normal uyanıklık şuurundan başlayarak derinleşen bir gevşeme ve alıcılık boyunca yumuşak bir şekilde ilerler.

24 Nisan 1948'de Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Dr. Leonard J. Ravitz, hipnotik telkine giren süjelerin elektromanyetik alanlarındaki dalgalanmaları kaydetti. Dr. Harold Burr'ün biyoelektrik alan araştırmasına dayanan Ravitz'in çalışması, modern fiziğe hipnotik transın derinliğini ölçme yöntemi sağladı ve klinik hipnotizmin modern çağının başlamasına yardım etmiş oldu. Hipnotizm ve telkin gücü, her canlı varlığın bir parçası olan biyoelektrik alanlarla ilişkili olarak çalışır. Bilimciler hâlâ bu alanların mahiyetini, hipnotizmin nasıl işlediğini sorgulamaktadır ve tahminlerde bulunmaktadır; ama bir şey kesindir: Hipnotizm işlemektedir.

Hipnoz Tarihi


Hipnotizm Güneş şuurundan Ay şuuruna geçişe benzetilebilir. Uzun otomobil yolculuğu yaptıysanız gün boyunca araba radyonuzun sadece yerel istasyonları aldığını fark etmişsinizdir. Ama karanlık bastırınca, birdenbire binlerce kilometre öte deki radyo istasyonlarını almaya başlarsınız. Niçin? Güneş doğunca, atmosfer radyonun alıcılığını bozar, güneş radyasyonu ile dolar. Güneş battıktan sonra da Ay doğunca, radyo dalgaları gibi elektromanyetik alanlar radyo tarafından daha kolay alınır, çünkü karışım (parazit) kaybolmuştur.

Şuurlu zihnimizi sakinleştirdiğimiz, gevşediğimiz zaman da böyle olabilir. Hipnotik trans, zihnimize girip, normal olarak onu meşgul eden karıştırıcı unsurları susturmakla elde edilir. Bu alıcı hâlde iken, her zaman mevcut olan ancak nadiren alınabilen bilgileri elde edebilecek duruma gireriz.

Hipnoza modern bilimsel yaklaşımlar, on sekizinci yüzyılda Viyanalı Doktor Franz Anton Mesmer'le başlar. Ancak insanlık, binlerce yıldan beri Hipnotik trans uygulaması yapmaktadır ve bir tür "enerji alanı"nın varlığının farkındadır. Bugün modern bilimin biyoelektrik alanlar ya da biyoplazmik veya psikotronik alanlar olarak tanıdığı şeyler, eski Çin'de Chi ve Hindu mistikleri tarafından prana olarak bilinmekteydi. En azından M.Ö. 3000'e uzanan Çin akupunkturu, enerji musluklarını açmak, alanı değiştirmek ve hastalığı iyileştirmek için kullanılmak üzere insan vücudundaki 1100'den fazla noktanın yerini belirleyerek bu gizemli Chi enerjisinden yararlanmamızı sağlamıştır. Çin kralı Yu (M.Ö. 2200) çatal çubuk taşırken tasvir edilir. Ritmik danslar ve davul çalınması, pek çok eski topluluk tarafından kullanılan ilk trans oluşturma şekillerinden biriydi. Avustralya'da yaşayan Aborijen yerlilerinin ve Yeni Zelanda Maorileri'nin şifa için manyetik el paslarını kullandıkları bilinir. Maoriler ayrıca kabilenin tarihini ezberlemek için trans durumlarını kullanırlar. Bir hikâye söyleyici ya da şaman, transa girerek bu tarihe ilişkin mısraları şarkı şeklinde söyler. Öyle ki bu tarih bin yıl öteye uzanır, kırk beş nesli kapsar ve tamamlanması üç gün sürer. Hipnoz şekilleri Polinezya'da da kullanılıyordu. Burada bedenin gizemli enerjisi mana olarak bilinirdi.

Hipnotizmanın Tarihi
Mısır'da M.Ö. 1500'e tarihlenen Ebers papirüsü büyü yoluyla trans oluşturulmasını anlatır; böylece şifa vermek amacıyla hastalar değişik durumlara sokuluyordu. Mısır'daki İsis ve Serapis uyku tapınaklarında aynı amaç için sonambül (uyurgezer) hâlleri oluşturuluyordu. Suriyeliler'in (M.Ö. 890) trans şifası yaratmak için beden üzerinde devamlı el paslarını kullandıkları bilinir. M.S. üçüncü yüzyıldan kalan bir Mısır parşömeninde bir çocuğun parlak bir objeye sabitleşmesiyle (gözünü kırpmadan bakmasıyla) nasıl hipnotize edildiği anlatılır. Bu ise modern klinik ve sahne hipnoz tekniklerinden biridir. Parşömende çocuğun trans sırasında gördükleri ve duydukları hikâye edilir. Tekniğin şifa için olduğu kadar gelecekten haber vermek için de kullanıldığına inanılmaktadır.

Bugün psikoterapik mantal eğitim dediğimiz teknikler eski Uzak Doğu'da (yoga, meditasyon) ve Batı âleminde yüksek seviyede geliştirilmiş durumdaydı. Crotona'daki Pisagor Enstitüsü, Platon Akademisi, Aristo Lisesi ve Epikür Evi gibi yerlerin hepsi astronomi, matematik ve müzik çalışmalarının yanı sıra meditasyon, transta anın hatırlanması ve zihin kontrolü gibi sanatların uygulandığı merkezlerdi. Eski Hindu mistikleri tarafından uygulanan Raja Yoga ya da zihin yogası, acı kontrolü ve telepati gibi mantal güçlerin geliştirilmesine öncülük etmiştir. Bugünün araştırmacıları meditatörlerin ve yogilerin beyin dalga şekillerini ve biyoelektrik alan şekillerini izleyebilmektedirler, ama bu ilk mistikler saklı güçlerini ortaya çıkarmak için sabırlı denemelerle zihni zihinle araştırarak kendi pratiklerini geliştirmişlerdir.

Hipnoz ve trans şifasının bu eski şekilleri, insan topluluklarıyla beraber gelişerek bugün ruhsal şifa, psişik ameliyat ve modern klinik hipnozu dediğimiz hâle geldiler. Orta Çağ'da Albertus Magnus (1206-1280) gibi uygulamacılar "ruhsal şifacı" olarak tanınıyordu. Bu kişi fiziksel ilâç ve tedavilerin başarısız olduğu durumlarda "şifa temasını" ve büyüyü kullanıyordu. Ruhsal şifacılar bir tek sebeple popüler oldular: Başarı. Philippus Paracelsus (1493-1541), mucizevî tedavilerine yıldızlardan yayılan manyetik kuvvetlerin sebep olduğuna inanıyordu. "Sıvazlayıcı" lâkabıyla tanınan İrlandalı Valentine Greatrakes, içinde ünlü filozof ve teologlar bulunan binlerce kişiyi kendisine cezbetmiştir. 1646'da Alman Matematikçi Atanasius Kircher, doğada hastalıkları iyi eden "canlısal manyetizm" dediği bir güç olduğunu ileri sürdü ve bununla yapılan şifa işine "manyeto terapi ilmi" adını verdi. Bu Orta Çağ şifacıları o sıralar kullandıkları mekanizmanın nasıl çalıştığını bilmeden hem fiziksel hem de zihinsel rahatsızlıkları başarıyla tedavi etmek üzere pek çok trans şekillerini, ruhsal şifacılığı ve şeytan çıkarma (Posesyon tedavisi) işlemini kullanmışlardır.

Modern tıp tedavi bilimi, bu eski ve Orta Çağ mistik iyileştirmelerin temeli olan ideomotor ve ideosensor tepkileri bilmektedir. Bir fikir ya da düşünce motor (davranışsal) ve sensor tepkilerin doğmasına sebep olabilir. Biz bunu günlük hayatımızda yaşarız. Örneğin, öğle yemeği zilini duyan birinin ağzı sulanır. Stres yaratan bir sorunu düşünen birinin mide kasları kasılır. Bilim çağı on altıncı yüzyıldaki mistik açıklamaların yerine geçmeye başlarken, trans şifası gelişerek modern dinamik psikiyatri ve klinik hipnozu hâline geldi.

Bugün psikosomatik rahatsızlık dediğimiz şeye papaz Johann Joseph Gassner (1727-1779) "doğaüstü rahatsızlık" diyordu. 1775'te binlerce hasta şifa bulmak için Gassner'in Ellwangen'deki (Almanya) kilisesine doluştu. Gassner şeytan çıkarma ve ruhsal şifacılığıyla ünlüydü. Bugün diyebiliriz ki, Gassner'in spiritüel benliğine güveni, hastalarında benzer bir inancı harekete geçirmeye muktedir olmuş ve hastaların şuuraltı süreçleri, iyileşmeyi etkileyen ideodinamik süreçleri kolaylaştırmıştır. Aydınlanma çağıyla beraber açıklamalar değişmiş, fakat trans şifası süreci çok benzer bir şekilde kalmıştır.


Kaynak: İpnoz ve Ötesi-Lee Pulos  Sf( 11-18)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sembolizm Dersleri -5 Rakamı ve İçerdiği Sembolik Anlamı

Aritmetik sayı dizisinde İlk çift ve tek sayısının toplamından oluşmuştur (2+3=5). Kutsal 60 sayısının 1/12’sidir. Öte yandan, ilk dokuz sayının ortasında bulunması nedeniyle, beş sayısında var olan bu birleştiricilik ve merkezilik özelliği, onun madde ve biçimde bir denge ve uyum sağladığı görüşünü ortaya koyuyor. Romen rakamı ile gösterilen (X) harfinin üst kısmı (V) beş olup, On' un yarısıdır. Dünyanın eski uygarlıklarının sembolizminde, Orta Amerika, Afrika, Çin, Hindistan’da yaşayan Dogonlar, Mayalar, Aztekler, Bombarlar’da saptandığı gibi, genel olarak, tek sayılar ERKEK, çift sayılar ise hep DİŞİ olarak değerlendirilmiştir. Bu görüşün ışığı altında beş’in dişi İki ile erkek olan Üç’ü eşleştirdiğini görmekteyiz. Öte yandan, iki sayısı dişi ve dünyevi (dünyaya ait) üç ise erkek ve semavi (göğe ait) olduğundan, beş aynı zamanda yerle göğü de birleştiriyor. Beşte hem erkek hem dişi prensip bulunduğundan iki cinsiyetti (androgyne) (androjin) bir sayı yani hünsal...

Sembolizm Dersleri -6 Rakamı ve İçerdiği Sembolik Anlamı

Altı sayısı en küçük yetkin sayıdır; kendisi dışındaki tüm tamsayı çarpanlarının toplamına eşittir.  Örneğin: (6=1x2x3=1+2+3) 2 ile 3' ün, bu kez, çarpımlarıyla oluşuyor. Altı sayısı GRAFİK SEMBOLİZM ’ de bir altıgen ve onun yarattığı attı köşeli yıldızla özdeştirilmektedir. Salamon’un mührü veya David’in kalkanı denilen ve bugün İsrail’in ulusal amblemi olan bu yıldız, ters yönde iç içe geçmiş iki eşkenar üçgenden oluşuyor ve SU ile ATEŞ arasındaki dengeyi işaret ediyor. Diğer bir deyişle birbirinin karşıtı iki şeyi birleştiren bir şekil olduğu gibi, dikine duran üçgenin ayna görevini yapan su üzerindeki ters görünümü yansıtıyor. Salomon’un mührü şeklinde görülebileceği gibi, tepe noktası yukarıda olan üçgen, Hıristiyan ikonografisinde İsa’nn tanrısal karakterini betimlemektedir. Tepe noktası aşağıda olan üçgen ise bu karakterin O’NUN fiziki ve insancıl görünümünde yansıdığını hatırlatır gibidir... Sembolizm Dersleri 6 6, diğer çift sayılar gibi, Ay’ın çe...

2024-2025 Yılı Programı Uygulamalı Atölye Çalışması Başlıyor!

Ankara Ruhsal Araştırmalar Derneği 2024-2025 Yılı Programı Uygulamalı Atölye Çalışması: Kendini Bilmek Tanıtım Konferansı Spritüel bilgiler ve öznelleştirilmiş meditasyonları içeren Kendini Bilmek Atölye Çalışmalarımızda sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyarız. Atölye Çalışmasının Ana Konu Başlıkları: ▪️Bedenimizle İlişkimiz ▪️Duygular Ve Düşünceler ▪️İmajinasyon, İrade ▪️Pozitif Ve Negatif Duygular Ve Düşüncelerin Hayatımızdaki Etkileri 🗓️ 15 Ekim 2024 ⏰ Saat: 19:30 📍 Dernek Merkezi Ve İnstagram Canlı Yayın Selam Ve Sevgilerimizle 📍Adres: Tunalı Hilmi Caddesi Seğmenler İşhanı No: 96 Kat: 4 Daire: 14 Kavaklıdere/ANKARA

Enkarnasyon Nedir? Dr. Bedri Ruhsalman

Enkarnasyon Nedir? Enkarnasyon ete girmek demektir. Yani ruhların bir beden aracılığı ile belirmesidir. Böyle bir ilişki , ruh ile maddeyi birbirine bağlayacak olan bir aracıya ihtiyaç gösterir ki, buna Perispiri denir. Yani ruh, kendinde saklı olan tesir gücü ile, perispiri aracılığı ile ineceği dünyaların maddelerinden o dünyadaki yoğun bedenini kurar. Kaba madde ile sıkı bir bağlantı demek olan bedenlenme veya enkarnasyon olayı, dolayısı ile serbest irade ve şuurda da bir daralma ve bir nevi kararmaya sebep verir. Tekâmül ihtiyaçlarımızın belirli hale getirdiği bir takım tertipler, sevk edişler himaye ve yardım atmosferi içinde bir hayat mevzu bahistir. Ve dünyada bunlardan kurtulup kaçmak bizim elimizde olmaz. Enkarne olmuş varlık, bütün bu şuurlu tertip ve nizamın mana ve maksadından habersiz olarak bazı merhaleleri aşmak ve bir kısım yetenekleri geliştirme olanaklarına sahip olur. İstenilende zaten budur. Üstad isimli bedensiz bir dostumuz şöyle demektedir. ...

İnsan Nasıl Tekâmül Eder? Arad Salı Konferansı Yayını

  Ankara Ruhsal Araştırmalar Derneği tarafından halka açık ve ücretsiz olarak yapılan Salı Konferansının İnstagram yayınını izleyebilirsiniz. Arad salı konferansları 1990 yılından beridir aralıksız olarak düzenlenen, sadece pandemi döneminde ara verilen dernek faaliyetlerinden biridir. Günümüzde ayda bir kez olmak üzere bu konferanslar devam etmektedir. 16 Nisan 2024 tarihinde yapılan son konferansta "İnsan Nasıl Tekâmül Eder?" konusu işlenmiştir. Konferans İlan Metni: Konferanslara genellikle şöyle başlarız: konferans başlığında bulunan kelimelerin kavram karşılıkları nedir, bunları açıklayarak başlarız çünkü kavramlara yüklenen anlamlarda birleşmezsek anlatmak istediğimiz konunun anlamını aktarma imkanını da bulamayız. Dolayısıyla İnsan nedir ve tekamül nedir bu iki konuyu anlattıktan sonra insan nasıl tekamül eder konusunu anlatmaya başlayacağız. Tekamül gözlemlenebilir bir şey midir eğer öyleyse bunu gözlemleyebilir miyiz bu konuya değineceğiz. Tabii bu arada tekamül, en...